17 Eylül 2011 Cumartesi
Kral'ın sözünün üstüne söz söylenmez!
Tarihe Not: Yıl 2011, 80 gündür süren şike soruşturması Fenerbahçe'nin kazandığı en emek yoğun, en zor, en kutsal şampiyonluğu şike ile kazanılmış ve helal olmadığını iddia eder...
Fenerbahçe TFF'den bir alt kümeye düşürülmeyi talep etmesine rağmen ligden düşürülmez. TFF, Fenerbahçe'yi Şampiyonlar Ligi'nden men edecek kadar şüphe olduğunu ancak Türkiye Süper Ligi'nden düşürecek kadar olmadığını iddia edecek bir tutarsızlık ve hukuksuzlukla her şeyi eline yüzüne bulaştırmıştı. Türkiye Liglerinin yamyam ve akbaba takımları birliği, Fenerbahçe isminden ve markasından faydalanmak,çorbasını içmek adına köpekçe yüzsüzlükle Fenerbahçe'nin ligden düşürülmemesini TFF'ye ve dönemin Spor Bakanı'na mevcut yasanın değiştirilmesi(yumuşatılması) talebiyle bildiriyorlardı. Ve aynı yamyamlar, kendi ülkesinin Federasyonuna ve ülkenin genel itibarına müstemleke muamelesi yapan UEFA'ya biat köpeği olup el pençe divan olmuşlardı. TFF'nin vazifesi olan, ülke takımının hakkını savunmayı dahi UEFA'ya karşı yapamayacak bir spor kamuoyu yaratılmıştı.
Aynı TFF, Fenerbahçe'den ''biz şike yaptık, bizi alt kümeye düşürün'' şeklinde yazılı beyan ile başvuru istiyordu. Aymazlığın, utanmazlığın, yüzsüzlüğün, çirkefliğin çamurculuğun bu kadarı!!!
Ve ligler başlar...
Fenerbahçe 2'de 2 yapar, ve birilerinin o nursuz, köpek suratı fena halde buruşmaya devam eder.
Bütün bunların özeti ise, Kaptan Alex'in Fenerbahçe formasıyla çıktığı 300.maçında attığı golden sonraki harekette gizlidir aslında...
Fazla söze gerek yok, Kaptan'ın Kral'ın sözünün üstüne söz olmaz.
Reis'e selamlar. Var ola Reis, öl de ölelim Reis :)
14 Eylül 2011 Çarşamba
Uğur Dündar'la bunama seansları
“Bu durumda Aziz Yıldırım ”Ben başkanlıktan çekiliyorum!” demedikçe, hiç kimse Fenerbahçe’ye başkan adayı olamaz. Ancak ve ancak Aziz Yıldırım’ın onayını alan bir Fenerbahçeli başkan seçilebilir. İçinden geçtiğimiz sancılı süreçte Fenerbahçe’ye bir başkan gerekiyorsa, bu isim Ali Koç’tan başkası da olamaz. Çünkü bir toplumdaki ahlaki değerler, yasalarla değil, burjuvazinin önderlik etmesiyle yüceltilip korunabilir. Temsil ettiği burjuva değerleri, eğitim düzeyi, güven veren örnek kişiliğiyle ve katıksız Fenerbahçe sevgisiyle Ali Koç, güzide klübümüzün gelecekteki ideal başkan adayıdır. Koç’un istememesi halinde başka adaylar düşünülebilir…”
Fenerbahçe'yi iyice o dinazor kafalarındaki feodal beylik, saçma sapan ideolojilerinin bekçisi sanmaya falan başladırlar. Beyefendiye bakar mısınız, Aziz Yıldırım'ın onayını alan birisi ancak başkan seçilebilirmiş.Hayırdır bro, tüzük değişti, cumhuriyetten monarşiye mi geçtik. Yoksa bir adet ''Burjuva demokratik devrimi'' de Fenerbahçe'de yaptınız da bizim mi haberimiz yok.
Sayın Ali Koç için düşüncelerim her zaman pozitif olmuştur. Bütün Fenerbahçelilerin şu an için aklına gelecek ilk 3 isimde kesin Ali Koç vardır. Neden Ali Koç olsun ister taraftar,çünkü en zor anlarında,dakikalarında takımı, hocayı toplayıp en zor kararları beraber almayı başardığı ve sağlam durduğu için. Fenerbahçe taraftarının çok şükür ki Uğur Dündar efendinin hayal dünyasındaki masallara karnı toktur. Yok efendim Aziz istemedikçe kimse olamazmış da, burjuvazi olmazsa olmazmış da.
İnan Kıraç'ın 1.5 saat bekleme salonunda beklediği bir ülkede, kimse halen saf saf,aptalca sırtına burjuvazi zırhı geçirmeye kalkışmasın lütfen. Ayrıca Koç ailesi de, son günlerin moda deyimiyle, Uğur Dündar cinsinin ağzına dolanacak kadar düştüyse vay hallerine. Ancak sayın Ali Koç şüphesiz ki şunu görüyordur, Aziz Yıldırım'a bile zırh olamamış ''Fenerbahçe Başkanlığı'' hiç kimseye güvence olmaz, olamaz!
Allah fosilleşmeye yüz tutşmuş akıl hocalarından bizleri esirgesin korusun,Ali Koç'un ve Ailesi'nin de yardımcısı olsun.
5 Ağustos 2011 Cuma
Taraf ve Manşetleri v4
tabi ki bir ''Paşasının Başbakanı'' değil, ama yine sert bir manşet bence.Çok özgürlükçü,demokrat şucu bucu geçinen, solcu gazetelerin ulusalcılıktan vakit bulamadığı tarzdan sert bir manşet.
Hükümetin ve daha çok Başbakan'ın Jandarma K.K. için Bekir Kalyoncu tercihi ucube bir karardır.Kim ne derse dersin garabettir.Neyi planlıyorsa planlasın garabettir.Kalıcı reformlardan ziyade, günlük geçiştirici bir adım atmıştır sayın RTE. bu da ona en sertinden eleştirim olsun.4 yıllık G.K. Başkanını seçtim gerisi faso fisodur diyorsa çok fena yanılmaktadır.Kendisini gaza getirmiyorum,kendim de ülkenin geçirdiği demokratik dönüşümün,gelişimin farkındayım ama daha nasıl bir yetki verebilir,halk da kamuoyu da anlamıyorum.Korkakça atılmış bir adımdır.Kulağına küpe olsun.
Allah da sonumuzu hayretsin...
3 Temmuzdan 4 Ağustosa
3 Temmuz günü soruşturma Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım ana temasıyla başladığında, savunma reflekslerinin çalışacağını tahmin ediyordum. Aziz Yıldırım'cıların, Yıldırım'ı Fenerbahçe'den daha çok sevdiklerini biz yıllardık biliyorduk da artık kamuoyunda bilmeyen kalmadı.Neyse mevzu bu değil.
İlk gün sabah söylediğim şu oldu,Fenerbahçe taraftarları olarak ''NEDEN ŞİMDİ'' sorusunu sormayı bırakarak, ''HEMEN HEPSİ'' şeklinde tavır takınmalıyız .Çünkü yıllardır futbolumuzu bataklığa çevirenlerin en büyük zararı Fenerbahçe'ye oldu.Bütün haksız rekabet mekanizmaları bizim aleyhimize çalıştı, bütün açık ve gizli ittifaklar Fenerbahçe hedefe oturtularak kuruldu. Bu pislik piyasadan en büyük zararı biz gördük.
Fenerbahçeliler olarak 98'de de üzüldük, 2002'de de üzüldük, 2006'da da üzüldük, 2010'da da üzüldük.Yani bir bakıma bizi ''Loser''dık.Ancak bütün bu kaybedişlere ve aleyhimizdeki olağanlaşmış kirli ittifaklara rağmen, biz Fenerbahçe olarak başkanın nezdinde şike yaptırmakla, maçları, hakemleri TFF yöneticilerini satın almakla suçlandık.Yıllardır spor basınına hakim militan Fenerbahçe düşmanları tarafından işlene işlene, bu algı insanların kafasına yerleşti.
Fenerbahçe bu hayali kötü şeyleri yaptığından dolayı doğal nefret objesi olarak spor kamuoyunun şamar oğlanına döndürüldü. Bu vesileyle Fenerbahçe herhangi bir takımla şampiyonluk mücadelesi veriyorsa, mutlaka ülkenin ''4te 3ü'' Fenerbahçe'nin rakibini desteklemeliydi.Bu destekleme gönülden geçirme veya ucuz sıradan bir totemle de sınırlı kalmadı tabii ki. Bursa, Trabzon hatta Galatasaray ile çekiştiğimiz senelerde spor basını tarafından hafta içinde Fenerbahçe'ye karşı motive edilen Anadolu takımları, Anadolu takımlarının bir Anadolu dayanışması ile Bursa'ya ve Trabzon'a karşı fazla zorlamaması fikrinde uzlaşıyordu.
Galatasarayla çekiştiğimiz örnekte de görmüştük. 2006'da bir Konya deplasmanında hakem Özgüç Türkalp'in Anelka'nın Konya kalecisine faul yaparak attığı gayri nizami golü vermesiyle Fenerbahçe koca sezonda bütün golleri haksız bir şekilde atıyor,bütün maçları ve hakemleri satın alıyor illizyonu yaratıldı.Galatasaray ise sözde onurlu ve gururlu mücadelesini bütün yokluklara,imkansızlıklara rağmen sürdürüyordu.Galatasaraylı oyuncuların kendi yönetimlerinin beceriksizliğinden kaynaklı nakit ödeme sıkıntıları, o senenin modası olmuş, Galatasaraylı oyuncuların Akbil'le antrenmana maçlara gelip gittiğine inanan bir kahve kamuoyu oluşmuştu.Bunun gereği olarak da bu imkansızlıklara rağmen mücadele veren zavallı GS'lı oyuncular için Anadolu takımları birşeyler yapmalıydılar,maçlara çok fazla asılmamaları gerekirdi,Türk örf ve adetleri bunu gerektirirdi! Mübarek bizim aristokrat,godaman klübü Galatasaray değil, sanki somali esirgeme kurumunun takımı. Yani kısaca Fenerbahçe aleyhinde şike yapmayı normalleştirmiş,Fenerbahçe'ye haksız rekabet tuzakları kurmayı içselleştirmiş bir futbol kamuoyu ve spor basını ile karşı karşıyaydık.
Futboldaki kirliliğe, rekabeti zedeleyecek oluşumlara karşı çıkması gereken ilk biz olmamız gerekirken, tarihte ilk defa böylesine sansasyonel bir operasyon/soruşturma başlamışken biz ilk gün yargı organlarının yanında yer alarak adaletin yerini bulmasını temenni ederek, temiz bir rekabet ortamı için ilk kaybı gerekirse kendimizden vermemiz gerekirken, tutumumuz ilk günden beri hep yanlış oldu.
Basının medyanın sahtekar ve ikiyüzlü olduğunu zaten biliyoruz.Bu operasyonda onlardan destek bulma ihtimalimiz yoktu. Taraftar olarak biz yanlış birşey de yapmadık,Futbolcular ve teknik heyet de emekten başka birşey sarfetmedi.Buraya kadar hepimiz hem fikiriz.
2011 şampiyonluğu, kazanılma zorluğuna bakıldığında, efsanevi ve mucizevi bir şampiyonluktur. Ne ben, ne de hiç birimiz bunun hakedilmemiş bir şampiyonluk olduğuna inan(a)mayız.Çünkü çektiğimiz çileler ortadadır.Fenerbahçe aleyhine oluşan kamuoyu ile Trabzon'a karşı yatan takımlar ortadadır.Teknik olarak bizim maçlarımızdan bir ya da bir kaçı formalite icabı oynanmış,şikeli maçlar ise, bunlardan daha çoğunun Trabzon'un maçlarında olduğunu hepimiz taraflı da olsa, vicdanlı gözlerle gördük izledik.
Ancak şöyle ki,başkan veya yönetim kanadından ''Loser'' takımı ve taraftarı yeni bir kayıba ve onun infialine uğratmamak adına, şerefimize, şanımıza, namusumuza, emeğimize kara leke sürmeyi göze alarak işgüzarlık yapanlar var ise, yine ''Vicdanlı Fenerbahçeliler'' olarak bu efsanevi ve mucizevi şampiyonluğu gözyaşlarıyla ve içimiz parçalanarak elimizin tersiyle itip bir kenara bırakmalıydık. Biz farkında olmadan, biz istemeden kirletilmiş olsa bile, kirli olan birşeyi istememeliyiz.Biliyoruz inanması ve ikna olması güçtür. Çünkü biz ve futbolcular yanlış birşey yapmadık.Umuyoruz ve isterdik ki yöneticiler de yanlış birşey yapmamış olsun...
Gelelim düne,4 ağustos'a.
İşte 3 temmuz günü aklımdan ve kalbimden geçenlerden biri de, bu futbol piyasasının oyuncularının boğazına kadar pisliğe bulaştığına şahit olduğum 2006'nın da soruşturulma ihtimaliydi.Nitekim dünkü aramalarda savcılık emriyle polisler 2 yerde arama yapar yapmaz,futboldaki pisliğin,kirliliğin bilirkişisi galatasaraylı eski yöneticilerin tutuşmaya başladığını gördük.3 temmuz sürecinden beri, kendilerini pir-ü pak zanneden beyaz sayfa dergicilerinin hepimizin adı kadar emin olduğu pisliklerinin ortaya çıkmasını umud ettik ve halen de ediyoruz.Galatasarayın bir ceza alıp almaması zerre kadar umrumda değil,ancak 2006'da bize kan kusturanların, tescilli şerefsiz olduğu ortaya çıksın yeter.Allahtan başka birşey istemiyorum.
Dün bir yerde aklıma kazınmış,içime oturmuş bazı şeyleri karalamıştım.Buraya da tarihe not düşmek açısından aktarıyorum.
''Galatasaraylıların teşvik ve şike o zamanlar suç değildi diye savunmaya başlamalarına vesile olan soruşturma 2005-2006 yılına ait iddialarının soruşturulmasını içermektedir.
2006 yılının son 5-6 haftası oldukça karanlıktır. Fenerbahçe aleyhine ittifak kurulmasının Fenerbahçeden herkes nefret ediyor söylemiyle normalleştirilip meşrulaştırıldığı günlerdir.
Yani yüzsüzlük o derece büyüktür ki, ''evet yaptık kardeşim şike de teşvik de ,ama bütün bunlar nefretimizden kaynaklanıyor'' şeklindeki sözlü itiraflarla çok kolay çözülebilecek meseledir.
çok kısa bir kaç olay hatırlatmak istiyorum.
-bjk başkanı yıldırım demirören türkiye kupası bizim, şampiyonluk kupası galatasarayın olsun istiyorum beyanatı verdi.
-papermoon'da adnan polat ve yıldırım demirören yemek yedi, sempatik fotoğraflar verdiler.
-yıldırım demirören kupayı alırsak saffet amcaya götüreceğim dedi.(not:saffet amcamız, hasta ve yaşlı amcamızdır,ha bir de şöyle bir özelliği var amcamızın, o günkü federasyon başkanı haluk ulusoy'un babasıdır.)
-son haftalara yaklaşılırken 34.hafta fenerbahçe ile maçı olan denizlispor maçlarında hakem kıyımına uğrarcasına hakları yendi.
-fenerbahçe galatasarayla puan puana eşitken, manisada 5-3 yenildi.vestel manisaspor olağandışı bir mücadele verdi.
-beşiktaş şaibeli bir hakem yönetimine şahit olduğumuz türkiye kupası final maçında fenerbahçeyi yendi. ve türkiye kupasını kazandı!
-türkiye kupası söz verildiği gibi, hastaneye haluk ulusoyun babası saffet amcaya bizza yıldırım demirören ve basın ordusu tarafından götürüldü.
-fenerbahçe manisaya yenilerek 3 puan gerisine düştüğü galatasarayı kadıköyde evire çevire 4-0 yendi.
-son 4 haftaya fenerbahçe'yi hiç sevmiyoruz,zaten kimse sevmiyor, anadolu takımları, parasuz pulsuz oynayan zavallı galatasaraylı futbolcuların emeğinin hatırına galatasaraya fazla direnç göstermese de olur söylemleri ve ortak kanaatle girildi.
-gslı futbolcular günde sadece 1 öğün besin alabiliyordu floryada musluklar akmıyordu duş bile alamıyorlardı.
-33.haftada beşiktaş 1-0 önde götürdüğü maçı son 3 dakikada yediği enteresan gollerle kendi sahasında galatasaraya karşı 2-1 kaybetti.sergenin gs defansını 5'e 3 yakaladıkları pozisyonda bi anda geri dönmeye karar vermesi bel ağrısına yoruldu.ah zavallı tombiş sergen yalçın.
-cordoba'nın yediği golden sonra tümer metin cordobaya kızıştı.
-son haftaya kadar hakemlerin katliamına uğrayan denizlispor bir anda medyanın gözbebeği oldu. bütün hafta denizlisporun fenerbahçeyi yenmekten başka çaresi olmadığı fikri işlendi.
-denizlispor yönetimi türkiyede bir ilk olarak, denizlispor taraftarının olacağı tribünlere giriş için denizli ikametgahı istedi.
-denizli atatürk stadına 3 kamyon konfeti geldi.
-denizlide maç başladı ama sahadaki çocuklar çok yorulmasın diye düşünceli denizli taraflarları sürekli sahaya konfeti atmak suretiyle maçı durdurdu.
-mutlaka kazanması gereken denizlispor hiç ama hiç kazanmaya niyetli, değil sadece fenerbahçeye puan kaybettirmek için oynuyordu.
-denizlide 90 dklık maç yaklaşık 25 dk durdu ancak maç denilen tiyatroyu oynatmakta ısrarcı hakem selçuk dereli sadece 16 dakika uzatma işaret etti.
-bu 16 dakika alisamiyen mini pub cafede canlı olarak gönül rahatlığı ve sahtekar heyecanlarla izlenebiliyordu.
-ha bu arada gs 16 dakkalık mevzudan önce rutin prosedür olarak gönlünü ruhunu biricik galatasarayına açmış kayserisporu 3-0 gibi net bir skorla yeniyordu.
neyse bu saçma sapan uydurmalarımı bırakayım da, galatasarayın ve beşiktaşın o sezon ne kadar helal!, mücadeleci!, tertemiz!, büyük zorluklarla kazanılmış! şampiyonluklarını ve kupalarını anlatayım değil mi.
ne kadar da işgüzarım gelmiş neler anlatıyorum halbuki! ''
30 Temmuz 2011 Cumartesi
Taraf ve Manşetleri v3
geçmişte askerin ardında b.ku yere düşmesin diye elinde poşetle gezen Yılmazları,Demirelleri görenler bugünleri hayal dahi edemiyorken şu an yaşıyor olmanın şaşkınlığını yaşıyoruz.Bugünkü ''Normal'' duruma gelmemizde emeği geçenleri tarihimiz şerefle yad edecektir.
Taraf sürekli takip ettiğim bir gazete değil.Son 2 ayda 2 kez satın aldım.İkisinde de makaranın dibine vuran haberler vardı.En son dün aldım,manşeti ilgimi çekmişti,içeriğini merak etmiştim(Yoldaş General manşeti).
Evet, aylar sonra bloga yazı yazmam dünkü tarihi olaydan sonra, Türk medyasının ve bütün ülke kamuoyunun gelmiş olduğu ''rahat bir nefes alma'' durumu vesilesiyle oldu.
Bugünlerin kıymetini bilelim ve demokrasimizin bütün sakatlıklarına rağmen bu seviyeye gelmiş olmasına en azından şükredelim.
19 Mart 2011 Cumartesi
20 Şubat 2011 Pazar
Alnından öpülecek adamsın
15 Şubat 2011 Salı
İnsanlık uğruna bedel ödemek
80'lerin sonları ve 90'ların başlarında futbola ilgi duymaya başlayıp takım tutmuş olan nesilden Fenerbahçe'li çocuklar için 90'lı yıllar kabus gibidir.Bu yönüyle Türkiye'nin 90larda yaşadığı kabus dolu günlerle çok benzeşmektedir aslında.Mevzumuz o değil aslında.Mevzumuz bedel ödemek.
1995-1996 şampiyonluğu 90ların kabusunun ortasında bizim için yegane mutluluk kaynağıdır aslında.Şampiyonluk çok zor bir şekilde gelmişti,yeni neslin bildiğinin aksine son maç Trabzonspor maçı değildi ama dönüm maçı oydu.32.haftada rakibini evinde yenen Fenerbahçe kalan iki maçını da kazanıp şampiyon olmuştu.90lardaki tek şampiyonluğumuz budur.Şampiyonluk sevinci şu bu derken,Oğuz ve Aykut takımdan gönderilmişlerdi.Bu gönderilme sebebini her ne kadar Şadan Kalkavan, Oğuz ve Aykut'un bayram öncesi para istemesi olarak gösterse de, Trabzon maçının ve neredeyse tüm sezonun mimarlarından iki futbolcuyu takımdan gönderebilme gücünü Ali Şen Başkan Aykut'un maç sonunda söylediği sözler sayesinde bulmuştu.Yani camiadan ve taraftardan gelebilecek tepkiyi göğüsleyemeyebilirdi Ali Şen; eğer Aykut'un o günkü Türk futbolu için fazla insani sözleri olmasaydı.Aykut'un neler demiş olduğunu tarih şöyle yazıyor:
Soyunma odasında güvenlik sebebiyle 4 saat bekledik.Maçtan sonra arkadaşlarla konuştuk, dedik ki kimseyi rencide edecek bir söz söylemeyelim O anda bana bir mikrofon uzatıldı. Türkiye'de başarının ölçüsü birinci olmak.Bu yanlış.Şu anda yenildikleri için Trabzonsporlular suçlanacak. Şu an onların yerinde biz de olabilirdik.Kazandığımız için çok sevinçliyim ama onlar adına da üzülüyorum.
Hatırladığım kadarıyla Kocaman Aykut daha fazlasını söylüyordu, intihar eden bir Trabzonsporlu haberi ertesi gün medyada yer alınca:''Keşke biz değil de Trabzonspor kazansaydı da,o intihar eden kardeşimiz yaşasaydı.''
Aykut Kocaman işte böyle bir insan.Tabi 90ların Türk futbol dünyasını bilmeyenler için o gün için söylenmiş bu sözlerin önemi veya bunları söylemenin zorluğu bilinmeyebilir.O günlerde Karadeniz tipi yöneticiler çok meşhurdu,çantalar havada uçuşurdu, yönetimler,federasyonlar hükümetlerle ittifak yapıp birbirlerine el ense çekerlerdi.O günlerde Kocaman bir adam çıkıp böylesi bir insanlığı göstermiştir, ve bunun BEDELini ödemiştir.Özellikle Fair-Play gibi boktan ve ucuzlaştırılmış bir kelimeyi Aykut Kocaman'ın yaptığı insanlığı nitelendirmek için kullanmıyorum. Ve o gün Sakarya çetesi diye kolayca şampiyon takımdan gönderilebilmelerinin yegane sebebi bu insani çıkışıdır.Çünkü Fenerbahçe camiası ve taraftarı da çok fazla istiyordu şampiyonluğu, ve bu çıkış herkeste şaşkınlık yaratmıştı.Ali Şen de bu zaten takımdan göndermek istediği ikiliyi bu söze kurban ediyordu.
Seneler geçti.
Bu süreçte çok bedel ödedik.2006-2010'u saymıyorum,kastetmiyorum.O arada geçen şaibeli gs şampiyonluklarında kimse bizim babamızı sormadı, soran anamızı sordu,canımızı okudu.Futbolda o günden sonra insanlığın yerini bedevi ittifaklar aldı.Şerefsizlik ve utanmazlık ,Adamlığın ve insaniyetin yerini aldı.
O yıllar da geçti gitti bir şekilde, geldik 2006'ya. Göz göre göre son 5 haftada,komplo üstüne komplo şaibe üstüne şaibe ile Gs geldi şampiyonluğu çaldı.Bir tane insan çıkmadı. 2010'da şampiyon olmamamız için her türlü psikolojik ortamlar hazırlandı, tezgahlar kuruldu, ona rağmen son haftaya kadar mücadele edebildik, ama son haftada nasip olmadı kaybettik şampiyonluğu. Bu iki kaybediş hikayesi birbirinden çok farklı, asla aynısı değil ama ikisi de çok dramatik ve tahripkardı.
Sadri Şener'in maç sonunda çok sakin ve düzgün açıklamaları vardı,çok insani bulmuştum. Halen Sadri Başkan'ı futbol camiasındaki diğer insanlardan çok farklı görüyorum. Ama şu bir gerçek var ki, Fenerbahçenin Türk Futbolunda adı çıkmış 9'a inmez 8'e gibi bir durumu vardır.Hocası İnsanlığının Bedelini ödemiştir, Fenerbahçe de ödeyeceği bir bedel vardıysa bunu 2 defa çok ağır bir şekilde ödemiştir.
Fenerbahçe de Aykut Kocaman da fazlasıyla bedel ödemiştir. Şu futbol camiasında bundan sonra bedel ödeyecek olan son klüp Fenerbahçedir,son insan da Aykut Kocamandır.Bunun üzerine konuşacak olan kendisini alçaltır, küçültür,değersiz kılar. Sadri Şener'in bu konuda ima yollu dahi yapacağı her açıklama kendisini çok farklı konumlandıran insanların gözünde bir hiç'e çevirir.
7 Şubat 2011 Pazartesi
Yok artık demek istiyorum
Aziz Yıldırım ile kanka olduklarını ve onun dümen suyuna gittiği yönünde yapılan yorumlar üzerine de Polat, “Aziz Başkan ne dese ses çıkarmıyormuşum. Kimse olayın gerçek yüzünü bilmiyor. Aziz Yıldırım’ı çok sevdiğim için beraber değiliz. Vergi borçlarımızı indirmek ve taksitlendirmek için sıkı bir çalışma yaptık. Neticede 70 milyon liralık vergi borcumuzu 2 milyon 800 bin liraya indirdik ve bunu da 36 taksitle ödeyeceğiz. Bu nedenle Aziz Başkan’la beraberim. Onunla kankalığımız, kulübe 68 milyon lira kazandırdı” dedi.
Böyle bir durum gerçekse-yalandan tekzip edilse dahi gerçekse- hiç bir vicdan affetmez sizi sayın Aziz Yıldırım. Daha bir kaç gün önce, size ve yönetim kurulunuza bizi böylesine pis ulaştırmadığınız , alnımız açık ,başımız dik dolandırdığınız için teşekkür etmiştim.
6 Şubat 2011 Pazar
Deniz uzaktan sert vurdu ve gol oldu
Ancak hakem ofsayt gerekçesiyle golü iptal etti.İlk yarı sona eriyor.İLK YARI SONUCU:İSTANBUL BŞB:1-FENERBAHÇE:0.
60′Sağ kanattan Gökhan Gönül’ün ceza sahasının içine doğru yaptığı ortaya sağ ayağıyla nefis bir vuruş yapan ALEX takımına beraberliği getiren golü attı.1-1(Bu blogun sağ kısmındaki fotoğrafa baktığınızda alex'in attığı o golü hatırlayacaksınızdır.)
77′KIRMIZI KART: ALEX (F.BAHÇE).(Bundan çok kısa bir süre önce, Alex müthiş bir atak başlatacakken hakem Fırat Aydınus'un yaptığı pres sonuç veriyor ve top ibb'lilere geçiyor takım arkadaşları Fırat sayesinde,akabinde Alex fena bir ayar veriyor Aydınus'a.Çok içine oturuyor tabii ki bu Fırat efendinin.)
84′Sağ kanattan ceza sahasına yerden yapılan ortayı Volkan kontrol edemedi.Arka tarafa açılan topa İskender vurdu ve topu ağlara gönderdi.2-1(Topun arkaya falan açıldığı falan yok, pozisyon su götürmez bir şekilde ofsayttı.Maç sonunda yeteri kadar tartışılamadı bile, çünkü takım çok kötü gidiyordu ve hakemlere MHK'ya ultimatom verilecek hal yoktu.)
Ve son düdük geliyor. Maç bitti.
MAÇ SONUCU İSTANBUL BŞB:2-FENERBAHÇE:1
Bilanço nedir:
-Takım nizami gol atıyor verilmiyor.
-Takımın en önemli oyuncusu Alex hakeme haklı olarak bir önceki poziyonda bağırdığı için hakem kin güdüp kırmızı kart gösteriyor.
-Ve ofsayt diye nizami golü iptal edilen takım, ofsayttan gol yiyor ama hakem golü veriyor.
Neden bütün bunları yazdım.Bir önceki hafta Bursaspor'a 2-3 yenilen Fenerbaheçe,bu maçtaki tahrip edici yenilginin ardından 1-0'lık Antalyaspor maçıyla başlayan seriyle Fenerbahçe muhteşem bir seri yakaladı ve üst üste galibiyetler aldı.Kimseyi suçlamadı.Kendi işine baktı.Fenerbahçe kazandıkça iftiralar çamurlar atıldı.Daha 23. haftada hakemler tarafından doğranan takım 3-5 hafta kazandıkça(0-0 lık gençlerbirliği maçı hariç) sözde hakemlerle maç satın alan , kalecileri satın alan takım ilan edildi.
İşte sizin şerefiniz namusunuz budur.
Futbol ahlakınız budur.
Haklının hakkını teslim etmek budur.
İşte bugün basın toplantısı düzenleyip de karı gibi; ''Hem sezon başında, hem de devre arasında yaptığımız transferlerle Türk futboluna ulusal ve uluslararası boyutta katkı sağladığımızı sanıyoruz. Bu yatırımlar sayesinde Beşiktaşımızın ve dolayısıyla ülkemizin ismi futbolun konuşulduğu tüm coğrafyalarda artık daha büyük dikkatle takip edilmekte. Büyük fedakarlıklarla futbola katkı vermeye çalışan bizler sezon başından beri hakemler tarafından deyim yerindeyse düşman muamelesi görüyoruz'' zırvalayan işbilmezler, geçen sene 33.haftaya kadar kirli olan ,34. haftada bir anda tertemiz olan ligi çok özlüyorlar.Tıpkı geçen hafta ,''Şampiyon olamayacağımızı biliyoruz ama,şampiyonu yine biz belirleyeceğiz bunu görecekler'' deme utanmazlığını gösterenlerin bu hafta ''Taraftarlarımız tezahüratlarıyla hakem kararlarını kibarca uyaran, futbolu bilen bir kitledir. Görüyoruz ki dünkü hakemlerle ilgili tezahüratlarla Türk futbolunun geleceği ile ilgili kaygılarda fazlasıyla haklılar. Stadımız dışında olan olaylardan dolayı 2 maçımızı İstanbul dışında oynamak zorunda kaldık. Bundan sonra stat dışındaki olaylardan mesul değiliz.'' deme sorumsuzluğunu gösterdikleri gibi.
Fenerbahçe korkusu dizlerinizi titretiyor biliyoruz. Yüzsüzce utanmazca ödemediğiniz vergilerle ,devletten kaçırdığınız paralarla aldığınız yıldızlarınızla sizi İnönü'de Allah'ın izniyle rezil kepaze edeceğiz.Hayatımda bir gün olsun maç öncesi bir maçı alacağız diye konuşmamışımdır.Ama bu maç için ,gerilimi artıranlardan korkanlar, onlar gibi şerefsiz olmaya mahkumdur.
Ağlamayın 2 haftaya büyük boy süper lüks emziklerinizi evinize kadar gelip monte edeceğiz.Sabırlı olun.
Not:Görseldeki çocuk karakter ver görselin kendisi oldukça itici, verdiğim rahatsızlık için özür dilerim.
4 Şubat 2011 Cuma
Kurtlar Vadisi Filistin
3 gün önce izledim,ama film yazısı yazmak için biraz zaman geçmesini bekledim.Filmden çıkar çıkmaz çok fena gaza gelmiştim.Çok duygusal ve dramatik bir filmdi,Türk sinema tarihinin en iyi aksiyon filmi olmasına rağmen.120 dakikaya yakın sürdü film ve zaman nasıl geçti farkedemedim. Dizi izleyicileri bilir zaten, film Kurtlar Vadisi Pusu'daki bir sahnenin ardından İsrail Dışişleri'nin Türk Büyükelçisi'ne verdiği sözde ayardan sonra doğdu.O sahnedeki, Memati'nin çocuğunun Türkiye'deki İsrail büyükelçiliğine kaçırılması sonucu, Polat'ın İsrail ajanını kafasından vurup İsrail'in bayrağının kana bulanması kıyameti kopartmıştı.
Çünkü İsraillilere göre İsrail ve onu simgeleyen herhangi birşey dokunulmazdı.Kimse ne dokunabilir,ne aleyhte söz söyleyebilir, ne de onları kimse yenebilirdi.İşin psikolojik yönüydü zaten beyefendileri çılgına çeviren.Yoksa zaten altı üstü bir dizinin sadece 1.5 dakikalık sahnesiydi.Gerçeklerin yüzlerine vurulması çok zorlarına gidiyorlardı, Türkiye'deki dostlarının da fena halde zorlarına gidiyordu.Türkiye'deki İsrail dostlarına göre, kıçıkırık bir dizi uğruna, büyük müttefikimiz!, yıllardır dostumuz!,zalim abimiz, sahibimiz!, efendimiz!, haşmetli büyüğümüzü! kırmaya ,incitmeye değer miydi ki? İsrail dostlarına göre, İsrail'e zulmüne hürmet, onların şerefidir.
Filme gelecek olursak, gayet sakin izlemeye çalıştım.Beklentilerimi aşan bir filmdi kesinlikle.Bu kadar iyi birşeyin ortaya çıkabileceğini tahmin edemiyordum.Yıllardır sadık bir Kurtlar Vadisi izleyicisi olarak, senaristlerine çok güvendiğim Vadi ekibi,çok güzel bir film ortaya çıkarmışlar.Filmde amaçlanan,İsrail zulmünün nasıl sınırtanımaz bir küstahlığa vardığını anlatmaktı,bunu da bir çok sahnede mükemmel bir şekilde anlatmışlar.Filmin gerçekçiliğinden ve problemlerinden bahsedecek olanların şikayet edemeyecekleri tek nokta tahmin ediyorum ki bu dramatik sahnelerin gerçekçiliği ve olabilirliği.Çünkü İsrail'in devlet düzeyinde benimsediği terör politikaları filmde anlatılanları da aşacak düzeyde.
Filmin aksiyon sahneleri,çatışma sahneleri çok başarılı.Türk yapımı olarak çok üst düzeyde olmuş bu yönüyle. Polat-Memati-Abdülhey üçlüsünün her attığını vurmasını eleştirmeye kalkanların beklentilerini sanırım Amerikan filmleriyle karşılanabilir.O tatmin edici Amerikan yapımı filmlerde de zaten kendi kahramanları abartılı derecede yetenekli. Bu sebeple filmin bu yönünün eleştirilmesinin mantığı yok.Zaten asıl amaçlanan da bu psikolojik üstünlük boyutu.Bir Amerikan filminde nasıl Amerikalı karakter Türk karakteri perişan edip ona bariz üstünlük sağlayacaksa, Türk yapımı filmde de amaçlanan bunun aynısı.Yani Türk kahraman İsrailliyi yenerek, İsrailin ve İsraillinin de yenilebileceğini göstermeye çalışıyor.
Filmde Kurtlar Vadisi Irak'taki gibi süpriz 2 dakikalık harika bir sahne var.Süpriz bozulmasın diye içeriğinden bahsetmeyeyim.Muhteşemdi.
Filme daha yayınlanmadan Almanya'dan yediği saçma sapan anti-semitik duyguları körükleyecek yalanı da içi boş bir iftira.Asla böyle bir telkin ,ima, suçlama yok.Aksini belirten bir sürü sahne var.Müslüman ahlakından ve tevrattan öğütlemeler var.
Filmin ön plana çıkan, akılda kalan bir müziği yoktu.Bu da iyi bir seçimdi bence.Çok ön planda olan Kurtlar Vadisi müzikleri bazen anlatılanları gölgeleyebiliyor.Bu açıdan da yerinde müziklerle desteklenmiş bir filmdi.
Filmde 3 yerde gözlerim yaşardı, ama Filistin meselesinin milenyum simgesi olan şiirin yankılandığı sahne çok canalıcıydı.
http://www.youtube.com/watch?v=_FgC8ORB5_Q
Bahadır Özdener,Cüneyt Aysan ve Raci Şaşmaz'ın muhteşem kalemiyle yazılmış senaryonun çok kuvvetli olması ve bunun yanındaki bir sürü etken sayesinde çok güzel bir film çıkmış ortaya.Necati Şaşmaz da çok performanslı bir film koymuş koleksiyonuna,ayrıca tebrikler.
Filme giden pişman olmaz,şiddetle tavsiye ediyorum.
Sinema alışkanlığı olan herkes zaten görmek isteyecektir, ama bunun haricinde fazlaca sinema kültürü olmayan birisinin filme gitmiş olması kendisine güzel bir sinema anısı kazandıracaktır.
Aslında grikahve için yazacaktım ama buraya kısmetmiş.Ne de olsa ilk göz ağrım :)
Sağduyu ve Hakkaniyet
Dünkü gazetelerin ekonomi sayfasında 5 satırlık haberlerle ilan edilmişti, gs ve bjk'nin vergi cezalarında yapılan indirimler ilan edilmişti.
“ İki dev, Maliye ile uzlaştı. 163 milyon TL affa uğradı.Galatasaray ve Beşiktaş’ın toplam 169.5 milyon TL’yi bulan vergi cezalarında sürpriz gelişme.Maliye ile uzlaşma masasına oturan iki kulüp, uzlaşma sağladı ve ödeyecekleri vergi ve cezaların toplamı 162 milyon 670 bin TL tutarında indirildi.Her iki şirket tarafından bugün Kamuyu Aydınlatma Platformu’na yapılan açıklamalarda uzlaşma sonucu ödenecek yeni rakamlar ilan edildi.Galatasaray Spor ve Futbol İşletmeciliği’nden 2005-2009 hesap dönemleri için 29.3 milyon TL vergi aslı ve 43.95 milyon TL vergi ziyaı cezası olmak üzere toplam 73 milyon 250 bin TL talep ediliyordu. Fakat uzlaşma başvurusunda bulunan Galatasary, gerçekleşen uzlaşma sonucunda ödenecek vergi tutarını 2.93 Milyon TL’ye düşürmeyi başardı. Şirketin vergi ziyaı cezası ise kaldırıldı.Beşiktaş Futbol Yatırımları’nın ise yine aynı döneme ilişkin 38.5 milyon TL vergi aslı ve 57,75 milyon TL vergi ziyaı cezası yine uzlaşma ile toplam 3 milyon 907 bin 773 TL’ye indirilirken vergi ziyaı cezası da iptal edildi. Böylece iki dev kulübün uzlaşma ile kurtulduğu vergi ve vergi cezası miktarı 162 milyon 670 bin TL’yi buldu. “
Bir benzerini Doğan Yayın Holding'in koca koca cezalarının kuşa çevrilmesinde gördük.
Yani bjk'nin 100 milyon TL'yi bulan ödeme yükümlüğü 4 milyon TL'ye indirilerek uzlaşma sağlanmıştır.
gs'ın da 73 milyon TL'yi bulan ödeme yükümlülüğü 3 milyon TL'ye indirilmiştir ve onlarınki de kupkuşa çevrilmiştir diyelim.
Vergi indirim meselesinin teorisini ders olarak görmüş birisi olarak devletin bu gibi durumlarda neyi amaçladığını nasıl kazanç sağladığını çok iyi biliyorum. Ama tabii ki bütün bunlar vergi yükümlüsünün yüzsüz ve utanmaz olmaması şartıyla gerçekleşecek olan durumlardır. Yani bu yapılan vergi uzlaşmalarında amaçlanan kısa vadeli afla, sağlanabilecek uzun vadeli vergi ödeme disiplini ve ahlakı bu saydığımız kurumlar için geçerli bir durum olmadığından açıkça kamu yararı suistimal edilecektir.
Daha da açık sözlü olmamız gerekirse, gs ve bjk bunları alışkanlık haline getirmiş utanmazlardır. Gider 100 milyonluk transfer yaparlar ama borcunu ödemezler. Sen bunu görmeyip de halen enayi gibi bu uzlaşmayı ideal bir şirket varmış gibi yapmaya kalkarsan semer vuran çok olur.
Yine de hakkını yiyemeyeceğimiz sağduyulu insanların var olduğunu görmüş olmak sevindirici.Açıkça milletin hakkını yiyen klüplerindense hakkaniyeti gözetip şerefli bir yazı yazmış olan ekşibeşiktaş'tan shelbyl'nin yazısı buna örnek.
Son olarak Fenerbahçe'nin vergi borcunun da indiriminin de olmamış olması gerçekten yüreğimizi ferahlatan ve oh dedirten bir durum.Ben camiamın yetkili olmayan bir ferdi olan taraftarı olarak klübümün böylesine kamunun hakkına tecavüz etmeden, milletin hakkına girmeden, şerefli bir vergi mükellef olmasını sağlayan Sayın Başkan Aziz YILDIRIM'a ve yönetim kuruluna alnımıza leke sürmedikleri, bu konuda başımızı dik tuttukları için teşekkür ederim. Allah milletin hakkını yemeyi nasip etmesin camiamıza.Gerekirse küme düşsün,ama böylesi bir lekeyi sürdürtmesin.
Özcan
Özcan Tekir'i kaybedeli 7 sene olmuş.Blogu 1 seneyi aşkındır yazmama rağmen geçen sene hiç birşey yazmadığımı farkettim.Özcan hemen hemen bizim neslin çocuğudur.Vefat haberini aldığım günü anı çok iyi hatırlıyorum.Bir Elazığ'lı olmama rağmen Elazığ deplasmanına gidemediğim için üzgündüm.Klasik şubat soğuğu vardı tüm yurtta falan.Gidenlere yolunuz açık olsun, güle güle gidin, güle güle gelin,yollarda buzlanma var diye dikkat edin,Allah'a emanet olun demiştik.Ama kader işte.Ölüm hak.Azrail'in listede onun sırası gelmiş.Allah öyle takdir etmiş. Kadere ve ahirete iman etmişiz.Allah rahmet eylesin, Allah taksiratını affetsin.Mekanı cennet olsun.Nur içinde yatsın Özcan'ımız.
Geçen sene de anma da aynı resimi kullanmıştı www.gencfb.org. Geçen sene şampiyonluk Özcan Tekir'in ruhuna armağan edilemedi maalesef.Ki şampiyonluk gelseydi de kimse (stad için konuşuyorum) onu hatırlayacak , yad edecek durumda değildi zaten. Çok fazla uğurlu olduğunu düşünmüyorum. Ama tarihe not düşmek niyetiyle yazmış olalım:
Biz bu yolda canımızı vermedik mi senin için,
Şampiyon ol Fenerbahçem,Özcan Tekir ruhu için.
3 Şubat 2011 Perşembe
Aykut sen ne yaptın böyle;kavgada söylenmez
Ara transfer döneminde transfer yapılamamış olması üzerine, var olan oyuncuların üst seviyeye çıkarılmasını amaçlayacağını söyledikten sonra :
''Cristian ile daha önce konuştum ve durumu açık bir şekilde anlattık. 'Transfer olmayabilir, olmadığı zaman da beklentimiz hiçbir şey olmamış gibi davranman...' dedim. Bunun altından ne kadar kalkabileceğini gücüyle gösterebilecek.''
Boşanmanın eşiğinden dönmüş karı-kocayı hatırlattı bana. Adam karısına ; ''daha genç güzel bir kadın bulmayı denedim ama olmadı; 'hadi hayatım hiçbir şey olmamış gibi davranalım''' diyor resmen.
Cristan meselesi çok çetrefilli aslında.Daha önce bir basın toplantısında muhabirlere karşı cansiperane savunduğu Cristian'la bu duruma gelinmiş olması aslında çok acı.Bir de Cristian'ın neden olacağı domino etkisi var.Bilica-A.Santos-Cristian 3'lüsünün çok yakın arkadaş olması ve her daim beraber takılmaları.Bu 3'ünün düzelmesi veya kötüye gitmesi birbirini tetikleyeceği çok açık.Özellikle A.Santos'un sol bek kıtlığının tavan yaptığı 1 senede çok hoş ve formda tutulması gerekliliği aslında takımın en kritik problemidir.Geçen sene şampiyonluğu verdiğimiz Trabzonspor maçında Burak'ın attığı gol sol bek Wederson'un aksaması üzerine geldiğini düşündüğümüzde bu ihtiyacın ne kadar dramatik olduğunu daha iyi anlayabiliriz.
Boz baykuşlar Trt'de
http://www.youtube.com/watch?v=JxZU-V8akYQ
Bütün bunların yanında 65 TL'lik Manisa deplasmanı da düşündürüyor. Halen susan klüpler birliği başkanı olan bir başkanımız var. TFF Başkanı zaten bu ülkede hiç böyle birşeyden haberdar bile değildir sorsanız. Ve halen organize olamadık bu konuda. Şampiyonluk potasına girdikçe azıtacak olan da çok olacaktır. Hayırlısı olsun diyelim. Vicdanına sığdıran varsa mışıl mışık uyusun.
23 Ocak 2011 Pazar
Siyaseti spora sokarken siyasileri suçlayanlar
gs'ın tek yumruk isimli marjinal sol siyasi eğilimli grubunun öncülüğünde başlatmış olduğu protesto görüntülerini tribündergi'de gördüm duydum.anonsunu da orada duymuştum.tribündergi'deki arkadaşların bilmemesine imkan yoktur ama bu kadar da olmaz dedirten saçmalıklar zinciri büyüdükçe büyüyor.
-''Spora siyaseti sokuyorlar'' diyenlerin, boğazına kadar siyasete bulanmış olması çok acı.Takım sevgisinin de önüne geçmiş ideolojiler,marjinal ve toplumda karşılığında 1000'de 1 seviyelerinde.
-Türkiye'deki tribün kültürünün çok fazla muhafazakar köklere sahip olduğundan, milliyetçi reflekslerinin çok güçlü olduğundan tamamen bihaberler sanırım bu arkadaşlar.Altına bağımsız bilmem ne taraftarları diye imza atanların bildiğimiz, slogan ağzıyla konuşan militanlar oldukları aşikar.
-Kaşınmak istenenlerin, tahrik edilmek istenenlerin acaba bu milliyetçi muhafazakar refleksler mi olduğunu merak ediyorum.
-Topladığının binlerce kişinin tribünde bir karşılığını olmadığını sizler de biliyorsunuzdur umarım.Amacımız siyasi iradeye sövmek, sporu da buna alet ettik diye açık açık söyleyin de,insanların kafası karışmasın.
-Nedir yani amacınız açıkçası.Tribünde taban bulamazsınız bunu bilmiyor olmanız için ahmak olmanız gerekir.Zaten kutuplaşmış bir ülkenin, takım sevgisinde,tutkusunda birleşen insanlarını tribünde de mi bölmek istiyorsunuz? Tribünlerde de mi kurtarılmış bölgeler ilan edilsin istiyorsunuz? Kavgaları tribünde çıkartıp, medyada daha fazla yer alıp, toplumsal tabanı buradan yaratmak istiyorsanız da, yediğiniz dayak yanınıza kar kalır, bunun farkında değil misiniz?
Herkes aklını başına alsın, tribünler siyasetin hükmünün geçtiği yerler değildir.Türkiye'de tribünlerde belli bir siyasi eğilimin hakimiyeti vardır,evet bunu inkar etmiyorum.Ama bu insanlar hiçbir zaman birilerine zorla birşeyi dayatmamıştır,siyasi eğilimini, takım sevgisinin, aşkının,tutkusunun önüne koymamıştır. Ama marjinal solun ve hükümet muhalifi azgınların Tribünlere sokmak istediği nifak, çok büyük kırılmalara yol açabilir.Kör olmayan herkes görür bunu. Ona göre herkes akl-ı selim davransın. Sağduyulu olsun.Bu maskaralığa ve saçmalığa da bir son verilsin artık.2-3 gün kendinizi tatmin ettiniz, medyada yer aldınız, artık yeter kendinize gelin.İnsanların keyfini kaçırmayın. Herkes adam gibi takımını tutsun desteklesin.Haziran seçimleri için bir hesabı varsa,bunun yeri stadlar salonlar değildir.Tayyip Erdoğan'a oy için kömür dağıtıyor, stad yapıyor, spora siyaseti sokuyor diyen ahmaklar, bizzat sporun göbeğine siyaseti sokuyor ve sözde kendisi,bağımsız,muhalif, cart curt.
Tribünler takım aşkının haykırıldığı yerlerdir, kimse başka hesaplara girmesin.
18 Ocak 2011 Salı
Başbakanlık polislerine kışlık kıyafet:Sarı-Lacivert
''Başbakanlık Merkez Binası'nın şeref kapısında nöbet tutan polis memurları kışlık kıyafetlere geçtiler.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve üst düzey konuklarının giriş çıkış yapabildiği Başbakanlık Merkez Binası'nın şeref kapısında bulunan ve saygı nöbeti tutan muhafız polisler, kışlık kıyafetlerini giymeye başladılar.''
Muhteşem duruyor bence, Ptt çalışanlarının,postacılarının 4 sene önce sarı laciverte dönmesinden sonra bunu da görmüş olmak,hele ki böylesine bir karmaşık bir ortamda çok fena güzel oldu kendi adıma.Darısı Hazine, bilimum müsteşarlık ve bakanlıklara...:)))
Neler oluyor bize?
Takım Yeni Malatya'ya yenilmiş, Antalya'da abartılı bir karşılama, abartılı bir dostlar alışverişte görsün resitali. 2 gün sonra Antalya'da takım sahaya çıkarken;''hadi koçum ,hadi aslanım, yenilgi umrumuzda değil'', maç sonu ; futbolcuları ıslıklamak, Aykut Kocaman'ı istifaya çağırmak. Ne yapıyoruz, farkında mı değiliz, yoksa kendimizi mi kaybettik. Bu kadar mı bilinç kaybı olur. Neyi çözmeyi istiyorsunuz böyle yaparak, takıma tepki böyle mi koyulur. Böyle netice alınmayacağını bile bile, neden topçularla araya set çekilmek isteniyor. Aykut'a protesto nedir allahınızı severseniz. Herkes mi Antucu, Ebru Köksaldı'cı oldu. Herkes orada mı şekillendiriyor aklındaki, zihnindeki tepkiyi ,protestoyu.
Deniz Barış ıslıklandı da ne oldu, İniesta mı oldu Deniz'den.Selçuk Şahin ıslıklandı, artık Xavi gibi oynuyor maşallah. Bilica zaten artık Avrupa standartında bir stoper. Nedir bu bulaşıcı lanet olası protesto ve ıslıklama. Neyle şekilleniyor gününüz de bu kadar takım tutkusunun yerini müşteri refleksleri alıyor. Kaybolan ruhumuz seni çok özlüyoruz diye bağırmaya gelince herkes bağırıyor, veya facebookta, youtube'da videolar yapılıp koyuluyor ama tribünlerdeki yozlaşmayı düzelteyim derdine düşen yok. Tribünün kaybolan ruhunu nasıl getireceğiz bunun üzerine kafa yoran yok. Çünkü memnun herkes, üstten ufolar yanıyor, ohh mis gibi sıcacık, ''oynasanıza lan it'' diyeceğiniz ''marabalar!'' da sahada,geriye kalıyor bu ''milyonluk eşşeklere!!'' haddini bildirmek di mi? Hepimiz kaytarma derdindeyiz, biz zaten hep ''En büyük taraftar, futbolcular sahtekar'' nakaratındayız, Aziz Yıldırım maşallah çok büyük bir dönemi başlatmış, bir de hiç sıkılmadan anlatıyor, suçluyor, ''Futbolcuların hiç mi suçu yok?'' diye. Herkes suçu başkasına atma derdinde,ama taşın altına elini koyan yok. Koyacak olsan,Erol Taş misali; uçurumun kenarına parmak ucuyla tutunan parmaklara gelip köseleyle basarlar.
Ne yapıyorsun kardeşim, niye ıslıklıyorsun, 60.dk da oyuncunun moralini bozuyorsun desen, sana cevap verip diklenecek, hemen stad kamerası zoooommmm: ve 1600 TL,idari para cezası + 6 ay stadlardan men.
Büyük başkancı!!, hep destek tam destekçi!!, taraftarın resmi sitesici!! Antu'da başlık açacak olsan;yav bu işte bir terslik var, sorun tribünün takımı yeterince sürükleyememesi,topyekün bir ruhsuzluk,son 5 yıldır sürekli aşılanan bir ruhsuzluk,kapitalist yaklaşım diye, çaattt: al sana 6 ay ban.
Tribünde zaten kimse caka sattırmıyor artık, bırakın bağırtmayı, bağıranı dövüyorlar.
E bütün bunlardan sonra : Aykut istifa.
Yahu insaf be,insaf! Güya çok büyük bir camia desteği varmış da, şöyleymiş de, böyleymiş de, cart curt. Evet, son maç kaçan şampiyonluk sonrası, belirsizlik üzerine Aykut Kocaman kartı çok olumlu karşılandı ama öyle topyekün bir destek sinerji yaratılması asla söz konusu olmadı.
Aykut Kocaman bir karakter timsalidir.
Onun varlığı kişilikli bir oyuncu grubu,takım yaratmaktır. Bu camiada bu işi bu yönüyle yapacak belki de tek adam Aykut Kocaman'dır. Ve maalesef bütün bunlara rağmen hakettiği desteği görememektedir. Vay efendim, nasıl geçen sene ocakta transfer yaptırmamış Daum'a da, şimdi ne yüzle istermiş. Ulan bu nasıl dünya kardeşim. Sizin derdiniz nedir.Ne demek istiyorsunuz yani. Kimin avukatlığını yaptığınızın farkında değilsiniz galiba. Geçen seneki lig ile , takımların transfer durumu ile, potadaki rakiplerin sayısı ile bu seneki bir mi. Neyse işin teknik kısmına girmeyeceğim, ama böylesine psikopat ruhlu bir medya ve sözde camia kamuoyu baskısı ile karşı karşıya Aykut.
Allah yardımcısı olsun.
Ama Aykut ve onun gibileri bu bulundukları yere kolay gelmiyorlar. Bizim çocukluğumuz ,gençliğimizin kahramanı diye mi duygusal bakıyorum bilmiyorum ama yıllardır arzuladığımız içimizden birinin takımın başına geçmesi, sonuna kadar destek çıkılması ve gerekirse onunla acı çekilmesi gibi argümanlar bugünlerde birilerine fena derecede U dönüşü yaptırmış durumda.
Tarih, bugün ihtiyacı olan ve hakettiği desteği vermeyen bir Fenerbahçe camiasını ve taraftarını yazacaktır, ben de buna ciğerim yanarak şahit oluyorum ne yazık ki.
Bugünlerde karşıki yakanın çocuklarının diline pelesenk olduğu gibi, ''Keşke galatasaraylılaşmasak'' daha fazla da, öz değerlerimizi bu kadar kolay yitirmesek.
Aykut, umarım kalbinde hissediyordur, ben ve benim gibi seninle ağlayıp seninle gülmek isteyenlerin duaları ne olursa olsun seninledir.
17 Ocak 2011 Pazartesi
Futbolu golf'leştirme derdine girenler
gs taraftarı nankörlükten öte bir tavır almıştır. Erdoğan Bayraktar'ın itici üslubu ve yersiz konuşma metni her türlü protesto edilebilir. Militan derecesinde gs menfaatçisi bir devletin bürokratı toplamda 600 trilyonu bulan bir yatırıma devlet adına öncülük ediyor. Stadın devlet tarafından yapılması, devletin müdahele edebileceği alanlar şunlar bunlar falan filan 3 tane yazı yazabilirim, devletin bu stadı yapmaması gerektiğine dair ve başbakanın bu stadının yapılış aşamasında herhangi bir şekilde katkısının olmaması gerektiğine dair.
Başbakan, Recep Tayyip Erdoğan; Fenerbahçeliliğine güvendiğim, inandığım bu yüzden kendisine sevgimin artmış olduğu insan, hayatında yaptığı önemli yanlışlardan birisini yapmıştır bu sürece direk dahil olarak. Karşı çıkmıyorsa da, ilgilenmemesi gerekirken, büyük bir hata ile süreci resmen kendisi başlatmış ve bitirmiştir.
İçimden sen bunu hakettin, senin neyine gidip godamanlara stad yapıyon diyesim geliyor ama yine de Türk insanının gs'lı bile olsa bu kadar nankörleşmiş olabileceği, misafirperverlikten bu denli uzaklaşabileceğini aklıma fikrime kendi kendime izah edemiyorum.Bırakın Türk misafirperverliğini , dünyadaki herhangi bir millet kendisine bu denli büyük hizmeti sunan birisine bu kadar büyük nankörlük etmez.
Gelelim ideoloji boyutuna.
Erdoğan Bayraktar'ın itici üslubu bıçakları bilemiş olabilir, bütün bunlar bunun ardına mı gelmiş bilemiyorum, ben yazılanlardan takip edebildiğim kadarıyla konuşuyorum.
Ama mesele şudur ki ; Türkiye'de seçim sath-ı mahaline girdiğimiz şu günlerde, Cumhuriyet tarihinde(hatta daha evveliyatına gitmekte beis yoktur) bu denli uzun süre yıpranmadan , katlayarak halk desteğini sevgisini elde eden başka bir lider olmadığından dolayı, azgın azınlığın patavatsız protestosu. Patavatsız diyorum ,çünkü başka bir açıklaması yok bunun. Yaşam şeklimize müdahele ediliyor, mahalle baskısı yaşıyorum diyenlerin , sözde kaygılı ve endişeli olanların feryadı işte bu azgın üsluptur. Kaygılı , endişeli insan mazlumdur, ama bu insancıklarda herhangi bir insani belirti yoktur. En temel insani erdemlerden birisi olan , misafire hürmetten yoksunlardır.
Azgın azınlık her daim olduğu gibi herkesi kendisi gibi düşünüyor zanneder, çünkü kendi gettolarında, kendi kıyılarında yaşam sürerler, halkın arasına, sessiz çoğunluğun arasına hiç girmezler. Sonra da kendi patavatsız protestolarını , demokratik hak olarak kılıflandırırlar.Protesto olur, her türlü olur, bu da o çerçevede değerlendirilir. Ama işin nankörlük boyutu, asla unutulmaz.
Bu azgın azınlık, ideolojik saplantıdadır.Kendi edepsizliğini, terbiyesizliğini, ''off be nasıl da posta koydum'' diye övüne övüne anlatır.
Hiç bilmezler ki, bu ülkenin gelmiş geçmiş en taraflı Cumhurbaşkanı A.Necdet Sezer'e karşı, sessiz çoğunluk bir gün olsun böylesine yakışıksız, patavatsız, iğrenç bir protestoda bulunmadı.
Neden bulunmadı? O beyefendiyi çok mu benimsemişlerdi ve seviyorlardı?
Tabii ki ,hayır. ''Mazlum edebinden susmuş, koyun sanmışlar'' hesabı. İnsanlar o günlerde haykırmak istediklerini hep içine attılar, neden? Çünkü Türk milletinin geleneğinde devletin başına saygısızlık yoktur.O devletin başıdır ve saygıyı makamından alıyordur. Sessiz çoğunluk edeb,adab bilen insanları çok büyük yüzdeyle içinde barındırıyor.Ama bu azgın azınlıkta bu tarz erdemler, vasıflar aramanın lüzumu yok.Bunlar açıktan terbiyesiz, edepsiz insanlardır.
Üzerinde çok da fazla konuşmaya gerek de yok.
Bazı bloglarda, Mesut Yılmaz protestosuna benzetenler gördüm.Çok şaşırdım.
Yahu bununla onun ne alakası var.Mesut Yılmaz , açıktan göstere göstere gs militanlığı yapıyor, üstelik ittifaklar kuruyordu, içimize dert koyuyordu.Fenerbahçe taraftarının o günkü protestolarında asla ve asla ideolojik bir temel yoktu.Tamamen Fenerbahçesini korumak için harekete geçmiş bir kitle vardı,zalime karşı.
gs'lılar ise nankörlük yapmıştır. Fenerbahçeli bir başbakan, gslı başbakanların dahi yapmadığı bir ilgi alaka ile , gs'a resmen stad anahtarı teslim etmiştir. Böylesi bir adamı, ideolojik nefretle protesto etmek, edepsizliktir, nankörlüktür. Yaşam şeklime müdahele ediliyor diyenlerin tezleri kendi ellerinde çürümüştür.
Hastalık ruhunuzu sarmış farkında değilsiniz.
Umarım bu hastalığa Fenerbahçe taraftarı özenmeye çalışmaz.
Buna heves edenler , kendi ideolojik bağnazlığını gitsin cumhuriyetspor,gazetesi,kanalı falan filan kursun, hatta gitsin direk partiye üye olsun, boyunun ölçüsünü haziran'da alsın.
öyle yavşak bir dövüşkenlikle,saldırganlıkla olacak iş değil.
adam gibi mertçe, usulüyle savaşırsın savaşacaksan.
yoksa insan yerine konulmazsınız!!!
14 Ocak 2011 Cuma
Medyanın kompozisyonu ve militanlığı
Ülkemizdeki spor medyasını, normal güncel ve politik haber yapan medyadan ayırt etmek imkansızdır. Aktüel ve siyaset haberi yapan medyanın son 5 yılda çehresinin bir nebze olsun değişmiş olması, spor medyasının ise neredeyse aynı ağırlık ve kompozisyonda gittiğini söylemek çok yanlış olmaz. Medyanın, o ,yanlışta ve değişmemekte ısrar eden, eski militan reflekslerini sürdüren kısmı halen ülkemizin yaşadığı değişim ve gelişimden bihaber kör ,sağır fakat iftiracı ve azgın bir saldırganlıkta yarışmaktadır.
Derdiniz hükümet ve Recep Tayyip Erdoğan mı?
Hiç sanmıyorum.
Derdiniz, bu ülkede yaşayan insanımızın özüne dönmesi, 100-150 yıldır süren gaflet uykusundan uyanması. Derdiniz ''giderek muhafakazarlaşıyoruz'' diyerek, zaten 100 yıldır milletimizi kopardığınız değerlerine tekrar sarılmasıdır,milletimizin bir geri dönüş yaşaması, özüne dönmesidir. Artık bu memleket sizin at koşturduğunu çiftliğiniz değil, bu çok açık. ''Eleştirmek de mi yassah kardeşim'' diyenlerin ağzından. endişe, kaygı, hassasiyet kelimeleri mağdur bir edebi cümle içinde mağrur bir üslupla dökülüyor. O kadar demode ve yapmacıksınız ki artık fena iğrenç ve mide bulandırıcısınız.
Hiç bir değer yargınız ,kutsalınız yok sizin. İşiniz gücünüz fitne fesattır, şeytanlıkta üzerinize yoktur. Şerefli, namuslu, insanlar zorunuza gider karalarsınız. Siz provakatörü, marjinali, anarşisti, teröristi, muhalefet yapacağım diye şebek olanı seversiniz, beslersiniz.
Elinizden gelse , bu kalıplarda olmayanlara yaşam hakkı,söz hakkı vermezsiniz. Yatacak yeri olmayan sizler, milletin öz evladını tu kaka edersiniz. Kendi gettolarınız , mahalleniz sınırlarınız vardır, insani bir çevreniz yoktur, hayvanca bir eğitim almışsınızdır, azgınlık ,saldırganlık, asayişi bozma size en yakışanıdır. Aklı selim, sağduyu, mütevazilik, vakariyet sizin kıyınızdan köşenizden geçmez.
O militan köklerden gelip, ağabeylerinizin ,patronlarızın yanında stajınızı tamamlayıp militanlığınıza köşelerinizden ve koltuklarınızdan devam edersiniz. Gider 150 kişilik terörize olmak için can atan grubu , öğrencilerin temsilcisi diye gösterirsiniz. 150 kişi çok iyi bir rakamdır. küçümsediğimden söylemiyorum. Ama yaklaşık 200.000 kişinin öğrenci olduğu bir şehirde , ne idüğü belirsiz, üniversitenin itlerini,kopuklarını, heyecanlı ve ilgili gençler portresi diye sunamazsınız.
Eskiden sunardınız ama artık sunamazsınız. Geçti o devir. Ya siz de adam gibi nelerin değiştiğinin farkına varırsınız, ya da tarih sayfalarında bir grup militan gazeteci olarak yerinizi alırsınız. Demokratik seçimlerle seçilmiş öğrenci temsilcilerini, kendi o zavallı beyinlerinizle yaftalamaya çalışırsınız aklınızsıra. Yandaş, uslu çocuklar demekten bile çekinmezsiniz. O kadar açıktan bir militanlıkla, provakatörlük yapmayan, vatanını, milletini, toprağını, okulunu, ilmini irfanını seven hür, bağımsız, demokratik , kimselerden emir almayan öğrenciler sizin için ''Ak,Pak öğrenci''dir. Ellerinde laptoplar,kitaplar defterler, ders notları olan öğrencilerden ziyade, kaldırım taşı söküp, tahta sivrilten, mukavva kalkanlarla çatışmaya hazırlanan öğrencilerdir sizin keyfinizi yerine getiren. Sözde direnen ve başkaldıran öğrenciler, hele polisten bir adet job yedi mi değmeyin sizin keyfinize.
Ama nerenizi yırtarsanız yırtın, kampüse okul okumaya gelen üniversite öğrencileri sizin militan çocuklarınız olan bu şerefsiz provakatörleri bilip tanıyor. Sizi de çok iyi tanıyoruz. Ülkenin yarısının oy verdiği bir partiye karşı iftiracı , karalamacı yayın yapmadan , saygılı ve demokratik bir çerçevede, daha iyiye ulaşmanın yolunu alternatif yöntemler sunarak yapan gazetecileri yandaşlıkla suçlayan sizler, gider halen konsey başkanıyken parti rozeti takacak kadar candaş ve yoldaşsınız,ha bir de çok yüzsüzsün.
Genel seçimlerde %0.2 lerde oy alan siyaset odaklarının üniversite örgütlenmelerini, sözde öğrenci temsilcileri, ülke sorunlarıyla ilgilenen heyecanlı gençler olarak sunan siz utanmaz medya, kalkar milletin %70 nin hassasiyetlerini taşıyan üniversite öğrencilerini yandaş öğrenciler olarak sunarsınız hiç utanıp sıkılmadan.
Matematiğiniz iyi değildi diye iletişim fakültesi okumuş olabilirsiniz, o ayrı ,hor görmüyorum.Ama mantık yoksunu, zeka yoksunu olmak gerekiyor üniversitelerde bu tür başkaldırı ve provakatif eylemleri yapanların marjinal ve çok büyük azınlık olduğunu görmek için.
ODTÜ, Ankara Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi bu tarz örgütlü sol fraksiyonların sanki çok ağırlıkta olduğu yerler gibi gösterilir yer bulur.
Bu 3 üniversitenin bu şekilde militan eğilimlere sahip toplamda öğrenci sayısı, 1500-2000 civarındadır.Bu 3 üniversitenin toplam nüfusu 100.000 rakamının üzerindedir. Tüm Türkiye için bunu dillendirdiğimizde 5000, en fazla 7000dir.Tüm Türkiye'deki üniversite öğrencilerinin sayısı da 1 milyon rakamına yakındır. Bu militan, provakatörler öğrencilerinin resmen temsil edildiği öğrenci temsilciler kurulu veya öğrenci konseyi gibi resmi kurumlarda seçildiğini görüp şahit olamayız. Ya aday olmazlar seçimlerde rezil olmamak için, ya da aday olurlarsa rezil olurlar seçilemezler. Her üniversitede , bu konulara az çok ilgili öğrenciler durumu çok net biliyorlardır, medya da biliyor merak etmeyin.
Şimdi portre biraz daha netleşti sanırım.
Bunu bu üniversitelerde okuyan herkes bilir, herkes görüyordur.Medya da biliyor,hem de babasının adından daha iyi biliyor bu durumu. Ama dertleri başka, derdinin ne olduğunu da yukarıda söyledim.
Militan,candaş,yoldaş medyanın bu gerçekleri görmemekte ısrar etmesi ,aksine sürekli manipülatif ve provakatif yayınlar yapması sadece ve sadece ''Köpeklerin havlama özgürlüğü'' ile açıklanabilir.
Evet, bu ülkedeki sağduyulu,aklı selim sessiz çoğunluk her yerde olduğu gibi ,üniversitelerde de vardır ve tıpkı Türkiye örneğindeki gibidir.
Sağduyulu ve aklı selim öğrenciler yandaş damgası yemekten de gocunmuyorlar, aksine, vatanından,milletinden, ve okulundan yana olmaktan gurur ve şeref duyuyorlar.
Gerisini sesi yüksek çıkan azgın militan köpekler düşünsün.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)