5 Ağustos 2011 Cuma

Taraf ve Manşetleri v4


tabi ki bir ''Paşasının Başbakanı'' değil, ama yine sert bir manşet bence.Çok özgürlükçü,demokrat şucu bucu geçinen, solcu gazetelerin ulusalcılıktan vakit bulamadığı tarzdan sert bir manşet.
Hükümetin ve daha çok Başbakan'ın Jandarma K.K. için Bekir Kalyoncu tercihi ucube bir karardır.Kim ne derse dersin garabettir.Neyi planlıyorsa planlasın garabettir.Kalıcı reformlardan ziyade, günlük geçiştirici bir adım atmıştır sayın RTE. bu da ona en sertinden eleştirim olsun.4 yıllık G.K. Başkanını seçtim gerisi faso fisodur diyorsa çok fena yanılmaktadır.Kendisini gaza getirmiyorum,kendim de ülkenin geçirdiği demokratik dönüşümün,gelişimin farkındayım ama daha nasıl bir yetki verebilir,halk da kamuoyu da anlamıyorum.Korkakça atılmış bir adımdır.Kulağına küpe olsun.
Allah da sonumuzu hayretsin...

3 Temmuzdan 4 Ağustosa


3 Temmuz günü soruşturma Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım ana temasıyla başladığında, savunma reflekslerinin çalışacağını tahmin ediyordum. Aziz Yıldırım'cıların, Yıldırım'ı Fenerbahçe'den daha çok sevdiklerini biz yıllardık biliyorduk da artık kamuoyunda bilmeyen kalmadı.Neyse mevzu bu değil.
İlk gün sabah söylediğim şu oldu,Fenerbahçe taraftarları olarak ''NEDEN ŞİMDİ'' sorusunu sormayı bırakarak, ''HEMEN HEPSİ'' şeklinde tavır takınmalıyız .Çünkü yıllardır futbolumuzu bataklığa çevirenlerin en büyük zararı Fenerbahçe'ye oldu.Bütün haksız rekabet mekanizmaları bizim aleyhimize çalıştı, bütün açık ve gizli ittifaklar Fenerbahçe hedefe oturtularak kuruldu. Bu pislik piyasadan en büyük zararı biz gördük.
Fenerbahçeliler olarak 98'de de üzüldük, 2002'de de üzüldük, 2006'da da üzüldük, 2010'da da üzüldük.Yani bir bakıma bizi ''Loser''dık.Ancak bütün bu kaybedişlere ve aleyhimizdeki olağanlaşmış kirli ittifaklara rağmen, biz Fenerbahçe olarak başkanın nezdinde şike yaptırmakla, maçları, hakemleri TFF yöneticilerini satın almakla suçlandık.Yıllardır spor basınına hakim militan Fenerbahçe düşmanları tarafından işlene işlene, bu algı insanların kafasına yerleşti.
Fenerbahçe bu hayali kötü şeyleri yaptığından dolayı doğal nefret objesi olarak spor kamuoyunun şamar oğlanına döndürüldü. Bu vesileyle Fenerbahçe herhangi bir takımla şampiyonluk mücadelesi veriyorsa, mutlaka ülkenin ''4te 3ü'' Fenerbahçe'nin rakibini desteklemeliydi.Bu destekleme gönülden geçirme veya ucuz sıradan bir totemle de sınırlı kalmadı tabii ki. Bursa, Trabzon hatta Galatasaray ile çekiştiğimiz senelerde spor basını tarafından hafta içinde Fenerbahçe'ye karşı motive edilen Anadolu takımları, Anadolu takımlarının bir Anadolu dayanışması ile Bursa'ya ve Trabzon'a karşı fazla zorlamaması fikrinde uzlaşıyordu.
Galatasarayla çekiştiğimiz örnekte de görmüştük. 2006'da bir Konya deplasmanında hakem Özgüç Türkalp'in Anelka'nın Konya kalecisine faul yaparak attığı gayri nizami golü vermesiyle Fenerbahçe koca sezonda bütün golleri haksız bir şekilde atıyor,bütün maçları ve hakemleri satın alıyor illizyonu yaratıldı.Galatasaray ise sözde onurlu ve gururlu mücadelesini bütün yokluklara,imkansızlıklara rağmen sürdürüyordu.Galatasaraylı oyuncuların kendi yönetimlerinin beceriksizliğinden kaynaklı nakit ödeme sıkıntıları, o senenin modası olmuş, Galatasaraylı oyuncuların Akbil'le antrenmana maçlara gelip gittiğine inanan bir kahve kamuoyu oluşmuştu.Bunun gereği olarak da bu imkansızlıklara rağmen mücadele veren zavallı GS'lı oyuncular için Anadolu takımları birşeyler yapmalıydılar,maçlara çok fazla asılmamaları gerekirdi,Türk örf ve adetleri bunu gerektirirdi! Mübarek bizim aristokrat,godaman klübü Galatasaray değil, sanki somali esirgeme kurumunun takımı. Yani kısaca Fenerbahçe aleyhinde şike yapmayı normalleştirmiş,Fenerbahçe'ye haksız rekabet tuzakları kurmayı içselleştirmiş bir futbol kamuoyu ve spor basını ile karşı karşıyaydık.

Futboldaki kirliliğe, rekabeti zedeleyecek oluşumlara karşı çıkması gereken ilk biz olmamız gerekirken, tarihte ilk defa böylesine sansasyonel bir operasyon/soruşturma başlamışken biz ilk gün yargı organlarının yanında yer alarak adaletin yerini bulmasını temenni ederek, temiz bir rekabet ortamı için ilk kaybı gerekirse kendimizden vermemiz gerekirken, tutumumuz ilk günden beri hep yanlış oldu.
Basının medyanın sahtekar ve ikiyüzlü olduğunu zaten biliyoruz.Bu operasyonda onlardan destek bulma ihtimalimiz yoktu. Taraftar olarak biz yanlış birşey de yapmadık,Futbolcular ve teknik heyet de emekten başka birşey sarfetmedi.Buraya kadar hepimiz hem fikiriz.
2011 şampiyonluğu, kazanılma zorluğuna bakıldığında, efsanevi ve mucizevi bir şampiyonluktur. Ne ben, ne de hiç birimiz bunun hakedilmemiş bir şampiyonluk olduğuna inan(a)mayız.Çünkü çektiğimiz çileler ortadadır.Fenerbahçe aleyhine oluşan kamuoyu ile Trabzon'a karşı yatan takımlar ortadadır.Teknik olarak bizim maçlarımızdan bir ya da bir kaçı formalite icabı oynanmış,şikeli maçlar ise, bunlardan daha çoğunun Trabzon'un maçlarında olduğunu hepimiz taraflı da olsa, vicdanlı gözlerle gördük izledik.
Ancak şöyle ki,başkan veya yönetim kanadından ''Loser'' takımı ve taraftarı yeni bir kayıba ve onun infialine uğratmamak adına, şerefimize, şanımıza, namusumuza, emeğimize kara leke sürmeyi göze alarak işgüzarlık yapanlar var ise, yine ''Vicdanlı Fenerbahçeliler'' olarak bu efsanevi ve mucizevi şampiyonluğu gözyaşlarıyla ve içimiz parçalanarak elimizin tersiyle itip bir kenara bırakmalıydık. Biz farkında olmadan, biz istemeden kirletilmiş olsa bile, kirli olan birşeyi istememeliyiz.Biliyoruz inanması ve ikna olması güçtür. Çünkü biz ve futbolcular yanlış birşey yapmadık.Umuyoruz ve isterdik ki yöneticiler de yanlış birşey yapmamış olsun...

Gelelim düne,4 ağustos'a.
İşte 3 temmuz günü aklımdan ve kalbimden geçenlerden biri de, bu futbol piyasasının oyuncularının boğazına kadar pisliğe bulaştığına şahit olduğum 2006'nın da soruşturulma ihtimaliydi.Nitekim dünkü aramalarda savcılık emriyle polisler 2 yerde arama yapar yapmaz,futboldaki pisliğin,kirliliğin bilirkişisi galatasaraylı eski yöneticilerin tutuşmaya başladığını gördük.3 temmuz sürecinden beri, kendilerini pir-ü pak zanneden beyaz sayfa dergicilerinin hepimizin adı kadar emin olduğu pisliklerinin ortaya çıkmasını umud ettik ve halen de ediyoruz.Galatasarayın bir ceza alıp almaması zerre kadar umrumda değil,ancak 2006'da bize kan kusturanların, tescilli şerefsiz olduğu ortaya çıksın yeter.Allahtan başka birşey istemiyorum.
Dün bir yerde aklıma kazınmış,içime oturmuş bazı şeyleri karalamıştım.Buraya da tarihe not düşmek açısından aktarıyorum.


''Galatasaraylıların teşvik ve şike o zamanlar suç değildi diye savunmaya başlamalarına vesile olan soruşturma 2005-2006 yılına ait iddialarının soruşturulmasını içermektedir.
2006 yılının son 5-6 haftası oldukça karanlıktır. Fenerbahçe aleyhine ittifak kurulmasının Fenerbahçeden herkes nefret ediyor söylemiyle normalleştirilip meşrulaştırıldığı günlerdir.
Yani yüzsüzlük o derece büyüktür ki, ''evet yaptık kardeşim şike de teşvik de ,ama bütün bunlar nefretimizden kaynaklanıyor'' şeklindeki sözlü itiraflarla çok kolay çözülebilecek meseledir.
çok kısa bir kaç olay hatırlatmak istiyorum.
-bjk başkanı yıldırım demirören türkiye kupası bizim, şampiyonluk kupası galatasarayın olsun istiyorum beyanatı verdi.
-papermoon'da adnan polat ve yıldırım demirören yemek yedi, sempatik fotoğraflar verdiler.
-yıldırım demirören kupayı alırsak saffet amcaya götüreceğim dedi.(not:saffet amcamız, hasta ve yaşlı amcamızdır,ha bir de şöyle bir özelliği var amcamızın, o günkü federasyon başkanı haluk ulusoy'un babasıdır.)
-son haftalara yaklaşılırken 34.hafta fenerbahçe ile maçı olan denizlispor maçlarında hakem kıyımına uğrarcasına hakları yendi.
-fenerbahçe galatasarayla puan puana eşitken, manisada 5-3 yenildi.vestel manisaspor olağandışı bir mücadele verdi.
-beşiktaş şaibeli bir hakem yönetimine şahit olduğumuz türkiye kupası final maçında fenerbahçeyi yendi. ve türkiye kupasını kazandı!
-türkiye kupası söz verildiği gibi, hastaneye haluk ulusoyun babası saffet amcaya bizza yıldırım demirören ve basın ordusu tarafından götürüldü.
-fenerbahçe manisaya yenilerek 3 puan gerisine düştüğü galatasarayı kadıköyde evire çevire 4-0 yendi.
-son 4 haftaya fenerbahçe'yi hiç sevmiyoruz,zaten kimse sevmiyor, anadolu takımları, parasuz pulsuz oynayan zavallı galatasaraylı futbolcuların emeğinin hatırına galatasaraya fazla direnç göstermese de olur söylemleri ve ortak kanaatle girildi.
-gslı futbolcular günde sadece 1 öğün besin alabiliyordu floryada musluklar akmıyordu duş bile alamıyorlardı.
-33.haftada beşiktaş 1-0 önde götürdüğü maçı son 3 dakikada yediği enteresan gollerle kendi sahasında galatasaraya karşı 2-1 kaybetti.sergenin gs defansını 5'e 3 yakaladıkları pozisyonda bi anda geri dönmeye karar vermesi bel ağrısına yoruldu.ah zavallı tombiş sergen yalçın.
-cordoba'nın yediği golden sonra tümer metin cordobaya kızıştı.
-son haftaya kadar hakemlerin katliamına uğrayan denizlispor bir anda medyanın gözbebeği oldu. bütün hafta denizlisporun fenerbahçeyi yenmekten başka çaresi olmadığı fikri işlendi.
-denizlispor yönetimi türkiyede bir ilk olarak, denizlispor taraftarının olacağı tribünlere giriş için denizli ikametgahı istedi.
-denizli atatürk stadına 3 kamyon konfeti geldi.
-denizlide maç başladı ama sahadaki çocuklar çok yorulmasın diye düşünceli denizli taraflarları sürekli sahaya konfeti atmak suretiyle maçı durdurdu.
-mutlaka kazanması gereken denizlispor hiç ama hiç kazanmaya niyetli, değil sadece fenerbahçeye puan kaybettirmek için oynuyordu.
-denizlide 90 dklık maç yaklaşık 25 dk durdu ancak maç denilen tiyatroyu oynatmakta ısrarcı hakem selçuk dereli sadece 16 dakika uzatma işaret etti.
-bu 16 dakika alisamiyen mini pub cafede canlı olarak gönül rahatlığı ve sahtekar heyecanlarla izlenebiliyordu.
-ha bu arada gs 16 dakkalık mevzudan önce rutin prosedür olarak gönlünü ruhunu biricik galatasarayına açmış kayserisporu 3-0 gibi net bir skorla yeniyordu.

neyse bu saçma sapan uydurmalarımı bırakayım da, galatasarayın ve beşiktaşın o sezon ne kadar helal!, mücadeleci!, tertemiz!, büyük zorluklarla kazanılmış! şampiyonluklarını ve kupalarını anlatayım değil mi.
ne kadar da işgüzarım gelmiş neler anlatıyorum halbuki! ''