13 Mayıs 2012 Pazar

3 Temmuz'dan 12 Mayıs'a Sn. Başbakan

2010 yılının Ağustos aylarının ortasındayız. Tayyip Erdoğan Ramazan ayında gündüz sıcağında Sakarya'da referandum mitingleri kapsamında halka hitap ediyor. Belli ki oruçlu, ağzı dili susamış, yorgun: "Bu yükü sadece bu fakirin sırtına yüklemeyin, bu hepimizin borcu, çoluğuna çocuğuna miras bırakacağı Türkiye'ye vefa borcu" derken yutkunuyor, boğazı düğümleniyor. O gün, Adana'da evde uzanmış halde bu konuşmayı dinlerken,Ramazan Bayramı'na denk gelen referandum için, oy kullanacağım yer olan Ankara'ya günü birlik olarak gidip gelmeye karar verdim. Kendisinin de dediği gibi, bu borç, bu yük sadece onun değil hepimizindi. Hz. İbrahim'i yakan ateşe su taşıyan bir serçe samimiyeti ile bayram arefesi rahatımı bozup gidip geldim. İyi ki de gitmişim, Allah o değişiklikte pay sahibi olmayı bana nasip ettim. O gün, o seçim için günü birlik beni Adana'dan Ankara'ya gitmeye teşvik eden Sn. Başbakan'ın o yutkunan samimi,ihlaslı, düşünceli, fedakar, diğergam haliydi. Kendi yaptığım ufacık şeyi kendisinin başına kakacak değilim. Kendisinden bugüne kadar zerre bir karşılık beklentim, yanaşmam olmadı. Yandaş diye adımız çıkmışken dahi, Devlette kadrolara dalmak için saldırmadım, değil Özel Sektörde işe girdim,çalışıyorum. Sadece kendisinden biraz insaf, biraz ölçü, biraz izan, biraz düşüncelilik, biraz hakkaniyet, biraz empati beklerdim. Evet ben Radikal Bir Fenerbahçeliyim. Hayatımın her noktasında, her değerimde, her kimliğimde RADİKAL oldum. Müslümanlığımda da. Üniversite hayatımda da. Oy verdiğim partinin icraatlarına gönül vermede de. İş hayatında da. Sosyal hayatımda da. Eğilip bükülen, her çekmeye gelen, her kalıba giren şerefsiz bir yavşak olmadım. Sevgili Tayyip Erdoğan'ı da Demirel gibi, Kılıçdaroğlu gibi olmadığı için, Mert, Delikanlı, Hakkaniyetli, İnce Düşünceli, Kolpası olmayan biri olduğu için, KENDİM gibi gördüğüm için çok sevdim, inandım. Dün gece itibariyle Şubat ayından beri kendisine olan inancımı yitirme sürecini tamamlamış bulunmaktayım. Recep Tayyip Erdoğan da artık benim ve benim gibi Radikal Müslüman, İdealist, Fenerbahçeliler için de inandırıcılığını ve sempatisini yitirmiştir. Ulusalcılar, cumhuriyetçiler, Alevi Kürtler, pkk'lılar ve bilimum devrimciler gibi narsist değilim. Egosunu, varlığını dünyaya değişmeyen, biz olmasaydık sen bir hiçtin diyen megaloman hiç değilim. Bütün ömrü kendisine beddua,küfür,hakaret etmekle geçen yukarıda saydıklarıma karşı kendisine gerek maddeten, gerek de manen kalkan olmuş isimsiz bir KARDEŞİYDİM. O kardeşini artık kaybetti. O kardeşinin hissettiklerini hiç bir zaman anlamaya çalışmadı. Herkesi dinledi, herkesle empati yaptı, ama kendisini karşılıksız seven, savunanları zerre kadar önemsemedi. Tıpkı referandumda O mahcup olmasın, bu ülke, bu millet boyunduruk altında kalmasın diye okyanusları aşıp gelenlere ettiği nankörlük gibi, Tıpkı kendisini 4 defa suikastten kurtaran Emniyetçi isimsiz kahramanlara ettiği nankörlük gibi, Tıpkı, "hükümeti zayıflatmak,iş yapamaz hale getirmek" iddiasıyla darbecileri,cuntacıları,hainleri tutuklayan emniyetçilere,savcılara ettiği nankörlük gibi, Tıpkı 28 Şubat soruşturması başladığı hafta, o sürecein en büyük sermaye ve medya ayağındaki aktörle AVM açılışında vermek istediği fotoğraf ve mesajla, 28 Şubat mazlumlarının ve mağdurlarının hakkını savunan, soruşturan yargı ve emniyet mensuplarına ettiği nankörlük gibi, Tıpkı, sene 2002'de Türkiye'de kimsenin g.tü kendisiyle tek kare poz vermeyi bile yemezken/yiyemezken "Türkiye'ye yakışan Fenerbahçeli Başbakan" & "Adam gibi adam Recep Tayyip Erdoğan" pankartını asabilen Fenerbahçelilere ettiği nankörlük gibi, Tıpkı, Fenerbahçe'yi %10'luk moron kitlenin takımı haline getirmeye niyetli, ne idüğü belirsiz kapitalist yalayıcısı puştlara karşı Fenerbahçe'yi ve Tayyip Erdoğan'ı savunan Fenerbahçe'nin özü Fenerbahçelilere ettiği nankörlük gibi... Sen daha Ali Kırca, FB-GS maçı nasıl biter,kim kazanır sorusuna dahi cevap veremeyip; "Kalkıp da Fenerbahçelilik yapamam" derken, Faruk Çelik Bursaspor'nın hakkını kimseye yedirmeme palavrasıyla Fenerbahçe'ye karşı her türlü pis ittifakı kurar, Faruk Özak Trabzonluluğun kralını yapar, Erdoğan Bayraktar GS'ına 0 stad yapar, hediye eder, Trabzonuna kupayı getirmek için ince ayar yapar, Suat Kılıç anti-fenerbahçeliliğe devam eder, İstanbul Belediyesi, devletin karayolları GS'ın stadının yollarını, metrosunu bitirmek için bütün milletin parasını, hakkını oralara akıtır. Bütün bu haksız rekabet koşulları arasında, senin etrafında bu kadar yamyam varken Fenerbahçe yine bütün bu ittifaklara, mide bulandırıcı entrika, söylemlere, kokuşmuşluklara rağmen, söke söke, mide krampları,kalp krizleri geçire geçire, 2011 yılında şampiyon oldu, ve birileri çıkıp bu AK-PAK emeğe kir,leke sürmeye kalktı ve sen "Kalkıp da Fenerbahçelilik yapamam" dedin, ortada hiç birşey yokken, Fenerbahçe taraftarı takımını tribünlere çağırıp alkışlarken kale arkasına biber gazı sıkan, saldıran Emniyet Spor Büro ekiplerine karşı nefsi müdafa hakkını kullanan Fenerbahçelileri "Terörist" olmakla suçluyorsun. Fenerbahçe stadında kupayı alacağım diye dayatan, apaçık kötü niyetli, daha 1 sene önce sana en büyük nankörlüğü yapmış olan Galatasaraylıların Fenerbahçe stadında kupa alması için, devletin, milletin polisini Fenerbahçelilerin üzerine sürüyorsun. Daha 3 ay önce başkanı (ünal aysal) seni apaçık tehdit etmiş şımarık, pişkin,yüzsüz utanmaz bir takım için hem de. Ne ki, GS kupasını FB stadında alsın. Sen ne yaptığının farkında mısın, hiç mi insafın, izanın , ölçün, hakkaniyetin kalmadı. Cenaze evinde düğün olmaz, bu kadar mı raconsuz oldun. Bu kadar mı geniş oldun. Bu kadar mı liberal oldun. Bu nasıl bir ölçüsüzlük, nasıl bir adaletsizlik. Bütün bunların hesabını Allah'a nasıl vereceksin. Yazık! İnsaf! İzan! Başkası yapsa bu kadar kırılır mıyım, göğsüne hançer yemişe döner miyim? İnsan güvendiği, uğruna bir şeyleri göze aldığı kimseden nankörlük görünce kırılıyor, buruluyor, yıkılıyor... Biz ki seni Emir-ül Mü'minun diye anardık. Biz ki her duamızda annemiz babamızdan sonra seni anardık... Farkında mısın? Mesut Yılmaz'a, Mehmet Ağar'a, Haluk Ulusoy'a nasip olmayan sana nasip oldu! Sadece bunlar değil! Çetin Doğan'a, Çevik Bir'e, Güven Erkaya'ya, Erol Özkasnak'a,İlker Başbuğ'a nasip olmayan tasfiye de sana nasip oldu! Farkında bile değilsindir... Yazık, çok yazık!

17 Eylül 2011 Cumartesi

Kral'ın sözünün üstüne söz söylenmez!


Tarihe Not: Yıl 2011, 80 gündür süren şike soruşturması Fenerbahçe'nin kazandığı en emek yoğun, en zor, en kutsal şampiyonluğu şike ile kazanılmış ve helal olmadığını iddia eder...

Fenerbahçe TFF'den bir alt kümeye düşürülmeyi talep etmesine rağmen ligden düşürülmez. TFF, Fenerbahçe'yi Şampiyonlar Ligi'nden men edecek kadar şüphe olduğunu ancak Türkiye Süper Ligi'nden düşürecek kadar olmadığını iddia edecek bir tutarsızlık ve hukuksuzlukla her şeyi eline yüzüne bulaştırmıştı. Türkiye Liglerinin yamyam ve akbaba takımları birliği, Fenerbahçe isminden ve markasından faydalanmak,çorbasını içmek adına köpekçe yüzsüzlükle Fenerbahçe'nin ligden düşürülmemesini TFF'ye ve dönemin Spor Bakanı'na mevcut yasanın değiştirilmesi(yumuşatılması) talebiyle bildiriyorlardı. Ve aynı yamyamlar, kendi ülkesinin Federasyonuna ve ülkenin genel itibarına müstemleke muamelesi yapan UEFA'ya biat köpeği olup el pençe divan olmuşlardı. TFF'nin vazifesi olan, ülke takımının hakkını savunmayı dahi UEFA'ya karşı yapamayacak bir spor kamuoyu yaratılmıştı.

Aynı TFF, Fenerbahçe'den ''biz şike yaptık, bizi alt kümeye düşürün'' şeklinde yazılı beyan ile başvuru istiyordu. Aymazlığın, utanmazlığın, yüzsüzlüğün, çirkefliğin çamurculuğun bu kadarı!!!

Ve ligler başlar...

Fenerbahçe 2'de 2 yapar, ve birilerinin o nursuz, köpek suratı fena halde buruşmaya devam eder.

Bütün bunların özeti ise, Kaptan Alex'in Fenerbahçe formasıyla çıktığı 300.maçında attığı golden sonraki harekette gizlidir aslında...

Fazla söze gerek yok, Kaptan'ın Kral'ın sözünün üstüne söz olmaz.

Reis'e selamlar. Var ola Reis, öl de ölelim Reis :)

14 Eylül 2011 Çarşamba

Uğur Dündar'la bunama seansları


“Bu durumda Aziz Yıldırım ”Ben başkanlıktan çekiliyorum!” demedikçe, hiç kimse Fenerbahçe’ye başkan adayı olamaz. Ancak ve ancak Aziz Yıldırım’ın onayını alan bir Fenerbahçeli başkan seçilebilir. İçinden geçtiğimiz sancılı süreçte Fenerbahçe’ye bir başkan gerekiyorsa, bu isim Ali Koç’tan başkası da olamaz. Çünkü bir toplumdaki ahlaki değerler, yasalarla değil, burjuvazinin önderlik etmesiyle yüceltilip korunabilir. Temsil ettiği burjuva değerleri, eğitim düzeyi, güven veren örnek kişiliğiyle ve katıksız Fenerbahçe sevgisiyle Ali Koç, güzide klübümüzün gelecekteki ideal başkan adayıdır. Koç’un istememesi halinde başka adaylar düşünülebilir…”


Fenerbahçe'yi iyice o dinazor kafalarındaki feodal beylik, saçma sapan ideolojilerinin bekçisi sanmaya falan başladırlar. Beyefendiye bakar mısınız, Aziz Yıldırım'ın onayını alan birisi ancak başkan seçilebilirmiş.Hayırdır bro, tüzük değişti, cumhuriyetten monarşiye mi geçtik. Yoksa bir adet ''Burjuva demokratik devrimi'' de Fenerbahçe'de yaptınız da bizim mi haberimiz yok.
Sayın Ali Koç için düşüncelerim her zaman pozitif olmuştur. Bütün Fenerbahçelilerin şu an için aklına gelecek ilk 3 isimde kesin Ali Koç vardır. Neden Ali Koç olsun ister taraftar,çünkü en zor anlarında,dakikalarında takımı, hocayı toplayıp en zor kararları beraber almayı başardığı ve sağlam durduğu için. Fenerbahçe taraftarının çok şükür ki Uğur Dündar efendinin hayal dünyasındaki masallara karnı toktur. Yok efendim Aziz istemedikçe kimse olamazmış da, burjuvazi olmazsa olmazmış da.
İnan Kıraç'ın 1.5 saat bekleme salonunda beklediği bir ülkede, kimse halen saf saf,aptalca sırtına burjuvazi zırhı geçirmeye kalkışmasın lütfen. Ayrıca Koç ailesi de, son günlerin moda deyimiyle, Uğur Dündar cinsinin ağzına dolanacak kadar düştüyse vay hallerine. Ancak sayın Ali Koç şüphesiz ki şunu görüyordur, Aziz Yıldırım'a bile zırh olamamış ''Fenerbahçe Başkanlığı'' hiç kimseye güvence olmaz, olamaz!
Allah fosilleşmeye yüz tutşmuş akıl hocalarından bizleri esirgesin korusun,Ali Koç'un ve Ailesi'nin de yardımcısı olsun.

5 Ağustos 2011 Cuma

Taraf ve Manşetleri v4


tabi ki bir ''Paşasının Başbakanı'' değil, ama yine sert bir manşet bence.Çok özgürlükçü,demokrat şucu bucu geçinen, solcu gazetelerin ulusalcılıktan vakit bulamadığı tarzdan sert bir manşet.
Hükümetin ve daha çok Başbakan'ın Jandarma K.K. için Bekir Kalyoncu tercihi ucube bir karardır.Kim ne derse dersin garabettir.Neyi planlıyorsa planlasın garabettir.Kalıcı reformlardan ziyade, günlük geçiştirici bir adım atmıştır sayın RTE. bu da ona en sertinden eleştirim olsun.4 yıllık G.K. Başkanını seçtim gerisi faso fisodur diyorsa çok fena yanılmaktadır.Kendisini gaza getirmiyorum,kendim de ülkenin geçirdiği demokratik dönüşümün,gelişimin farkındayım ama daha nasıl bir yetki verebilir,halk da kamuoyu da anlamıyorum.Korkakça atılmış bir adımdır.Kulağına küpe olsun.
Allah da sonumuzu hayretsin...

3 Temmuzdan 4 Ağustosa


3 Temmuz günü soruşturma Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım ana temasıyla başladığında, savunma reflekslerinin çalışacağını tahmin ediyordum. Aziz Yıldırım'cıların, Yıldırım'ı Fenerbahçe'den daha çok sevdiklerini biz yıllardık biliyorduk da artık kamuoyunda bilmeyen kalmadı.Neyse mevzu bu değil.
İlk gün sabah söylediğim şu oldu,Fenerbahçe taraftarları olarak ''NEDEN ŞİMDİ'' sorusunu sormayı bırakarak, ''HEMEN HEPSİ'' şeklinde tavır takınmalıyız .Çünkü yıllardır futbolumuzu bataklığa çevirenlerin en büyük zararı Fenerbahçe'ye oldu.Bütün haksız rekabet mekanizmaları bizim aleyhimize çalıştı, bütün açık ve gizli ittifaklar Fenerbahçe hedefe oturtularak kuruldu. Bu pislik piyasadan en büyük zararı biz gördük.
Fenerbahçeliler olarak 98'de de üzüldük, 2002'de de üzüldük, 2006'da da üzüldük, 2010'da da üzüldük.Yani bir bakıma bizi ''Loser''dık.Ancak bütün bu kaybedişlere ve aleyhimizdeki olağanlaşmış kirli ittifaklara rağmen, biz Fenerbahçe olarak başkanın nezdinde şike yaptırmakla, maçları, hakemleri TFF yöneticilerini satın almakla suçlandık.Yıllardır spor basınına hakim militan Fenerbahçe düşmanları tarafından işlene işlene, bu algı insanların kafasına yerleşti.
Fenerbahçe bu hayali kötü şeyleri yaptığından dolayı doğal nefret objesi olarak spor kamuoyunun şamar oğlanına döndürüldü. Bu vesileyle Fenerbahçe herhangi bir takımla şampiyonluk mücadelesi veriyorsa, mutlaka ülkenin ''4te 3ü'' Fenerbahçe'nin rakibini desteklemeliydi.Bu destekleme gönülden geçirme veya ucuz sıradan bir totemle de sınırlı kalmadı tabii ki. Bursa, Trabzon hatta Galatasaray ile çekiştiğimiz senelerde spor basını tarafından hafta içinde Fenerbahçe'ye karşı motive edilen Anadolu takımları, Anadolu takımlarının bir Anadolu dayanışması ile Bursa'ya ve Trabzon'a karşı fazla zorlamaması fikrinde uzlaşıyordu.
Galatasarayla çekiştiğimiz örnekte de görmüştük. 2006'da bir Konya deplasmanında hakem Özgüç Türkalp'in Anelka'nın Konya kalecisine faul yaparak attığı gayri nizami golü vermesiyle Fenerbahçe koca sezonda bütün golleri haksız bir şekilde atıyor,bütün maçları ve hakemleri satın alıyor illizyonu yaratıldı.Galatasaray ise sözde onurlu ve gururlu mücadelesini bütün yokluklara,imkansızlıklara rağmen sürdürüyordu.Galatasaraylı oyuncuların kendi yönetimlerinin beceriksizliğinden kaynaklı nakit ödeme sıkıntıları, o senenin modası olmuş, Galatasaraylı oyuncuların Akbil'le antrenmana maçlara gelip gittiğine inanan bir kahve kamuoyu oluşmuştu.Bunun gereği olarak da bu imkansızlıklara rağmen mücadele veren zavallı GS'lı oyuncular için Anadolu takımları birşeyler yapmalıydılar,maçlara çok fazla asılmamaları gerekirdi,Türk örf ve adetleri bunu gerektirirdi! Mübarek bizim aristokrat,godaman klübü Galatasaray değil, sanki somali esirgeme kurumunun takımı. Yani kısaca Fenerbahçe aleyhinde şike yapmayı normalleştirmiş,Fenerbahçe'ye haksız rekabet tuzakları kurmayı içselleştirmiş bir futbol kamuoyu ve spor basını ile karşı karşıyaydık.

Futboldaki kirliliğe, rekabeti zedeleyecek oluşumlara karşı çıkması gereken ilk biz olmamız gerekirken, tarihte ilk defa böylesine sansasyonel bir operasyon/soruşturma başlamışken biz ilk gün yargı organlarının yanında yer alarak adaletin yerini bulmasını temenni ederek, temiz bir rekabet ortamı için ilk kaybı gerekirse kendimizden vermemiz gerekirken, tutumumuz ilk günden beri hep yanlış oldu.
Basının medyanın sahtekar ve ikiyüzlü olduğunu zaten biliyoruz.Bu operasyonda onlardan destek bulma ihtimalimiz yoktu. Taraftar olarak biz yanlış birşey de yapmadık,Futbolcular ve teknik heyet de emekten başka birşey sarfetmedi.Buraya kadar hepimiz hem fikiriz.
2011 şampiyonluğu, kazanılma zorluğuna bakıldığında, efsanevi ve mucizevi bir şampiyonluktur. Ne ben, ne de hiç birimiz bunun hakedilmemiş bir şampiyonluk olduğuna inan(a)mayız.Çünkü çektiğimiz çileler ortadadır.Fenerbahçe aleyhine oluşan kamuoyu ile Trabzon'a karşı yatan takımlar ortadadır.Teknik olarak bizim maçlarımızdan bir ya da bir kaçı formalite icabı oynanmış,şikeli maçlar ise, bunlardan daha çoğunun Trabzon'un maçlarında olduğunu hepimiz taraflı da olsa, vicdanlı gözlerle gördük izledik.
Ancak şöyle ki,başkan veya yönetim kanadından ''Loser'' takımı ve taraftarı yeni bir kayıba ve onun infialine uğratmamak adına, şerefimize, şanımıza, namusumuza, emeğimize kara leke sürmeyi göze alarak işgüzarlık yapanlar var ise, yine ''Vicdanlı Fenerbahçeliler'' olarak bu efsanevi ve mucizevi şampiyonluğu gözyaşlarıyla ve içimiz parçalanarak elimizin tersiyle itip bir kenara bırakmalıydık. Biz farkında olmadan, biz istemeden kirletilmiş olsa bile, kirli olan birşeyi istememeliyiz.Biliyoruz inanması ve ikna olması güçtür. Çünkü biz ve futbolcular yanlış birşey yapmadık.Umuyoruz ve isterdik ki yöneticiler de yanlış birşey yapmamış olsun...

Gelelim düne,4 ağustos'a.
İşte 3 temmuz günü aklımdan ve kalbimden geçenlerden biri de, bu futbol piyasasının oyuncularının boğazına kadar pisliğe bulaştığına şahit olduğum 2006'nın da soruşturulma ihtimaliydi.Nitekim dünkü aramalarda savcılık emriyle polisler 2 yerde arama yapar yapmaz,futboldaki pisliğin,kirliliğin bilirkişisi galatasaraylı eski yöneticilerin tutuşmaya başladığını gördük.3 temmuz sürecinden beri, kendilerini pir-ü pak zanneden beyaz sayfa dergicilerinin hepimizin adı kadar emin olduğu pisliklerinin ortaya çıkmasını umud ettik ve halen de ediyoruz.Galatasarayın bir ceza alıp almaması zerre kadar umrumda değil,ancak 2006'da bize kan kusturanların, tescilli şerefsiz olduğu ortaya çıksın yeter.Allahtan başka birşey istemiyorum.
Dün bir yerde aklıma kazınmış,içime oturmuş bazı şeyleri karalamıştım.Buraya da tarihe not düşmek açısından aktarıyorum.


''Galatasaraylıların teşvik ve şike o zamanlar suç değildi diye savunmaya başlamalarına vesile olan soruşturma 2005-2006 yılına ait iddialarının soruşturulmasını içermektedir.
2006 yılının son 5-6 haftası oldukça karanlıktır. Fenerbahçe aleyhine ittifak kurulmasının Fenerbahçeden herkes nefret ediyor söylemiyle normalleştirilip meşrulaştırıldığı günlerdir.
Yani yüzsüzlük o derece büyüktür ki, ''evet yaptık kardeşim şike de teşvik de ,ama bütün bunlar nefretimizden kaynaklanıyor'' şeklindeki sözlü itiraflarla çok kolay çözülebilecek meseledir.
çok kısa bir kaç olay hatırlatmak istiyorum.
-bjk başkanı yıldırım demirören türkiye kupası bizim, şampiyonluk kupası galatasarayın olsun istiyorum beyanatı verdi.
-papermoon'da adnan polat ve yıldırım demirören yemek yedi, sempatik fotoğraflar verdiler.
-yıldırım demirören kupayı alırsak saffet amcaya götüreceğim dedi.(not:saffet amcamız, hasta ve yaşlı amcamızdır,ha bir de şöyle bir özelliği var amcamızın, o günkü federasyon başkanı haluk ulusoy'un babasıdır.)
-son haftalara yaklaşılırken 34.hafta fenerbahçe ile maçı olan denizlispor maçlarında hakem kıyımına uğrarcasına hakları yendi.
-fenerbahçe galatasarayla puan puana eşitken, manisada 5-3 yenildi.vestel manisaspor olağandışı bir mücadele verdi.
-beşiktaş şaibeli bir hakem yönetimine şahit olduğumuz türkiye kupası final maçında fenerbahçeyi yendi. ve türkiye kupasını kazandı!
-türkiye kupası söz verildiği gibi, hastaneye haluk ulusoyun babası saffet amcaya bizza yıldırım demirören ve basın ordusu tarafından götürüldü.
-fenerbahçe manisaya yenilerek 3 puan gerisine düştüğü galatasarayı kadıköyde evire çevire 4-0 yendi.
-son 4 haftaya fenerbahçe'yi hiç sevmiyoruz,zaten kimse sevmiyor, anadolu takımları, parasuz pulsuz oynayan zavallı galatasaraylı futbolcuların emeğinin hatırına galatasaraya fazla direnç göstermese de olur söylemleri ve ortak kanaatle girildi.
-gslı futbolcular günde sadece 1 öğün besin alabiliyordu floryada musluklar akmıyordu duş bile alamıyorlardı.
-33.haftada beşiktaş 1-0 önde götürdüğü maçı son 3 dakikada yediği enteresan gollerle kendi sahasında galatasaraya karşı 2-1 kaybetti.sergenin gs defansını 5'e 3 yakaladıkları pozisyonda bi anda geri dönmeye karar vermesi bel ağrısına yoruldu.ah zavallı tombiş sergen yalçın.
-cordoba'nın yediği golden sonra tümer metin cordobaya kızıştı.
-son haftaya kadar hakemlerin katliamına uğrayan denizlispor bir anda medyanın gözbebeği oldu. bütün hafta denizlisporun fenerbahçeyi yenmekten başka çaresi olmadığı fikri işlendi.
-denizlispor yönetimi türkiyede bir ilk olarak, denizlispor taraftarının olacağı tribünlere giriş için denizli ikametgahı istedi.
-denizli atatürk stadına 3 kamyon konfeti geldi.
-denizlide maç başladı ama sahadaki çocuklar çok yorulmasın diye düşünceli denizli taraflarları sürekli sahaya konfeti atmak suretiyle maçı durdurdu.
-mutlaka kazanması gereken denizlispor hiç ama hiç kazanmaya niyetli, değil sadece fenerbahçeye puan kaybettirmek için oynuyordu.
-denizlide 90 dklık maç yaklaşık 25 dk durdu ancak maç denilen tiyatroyu oynatmakta ısrarcı hakem selçuk dereli sadece 16 dakika uzatma işaret etti.
-bu 16 dakika alisamiyen mini pub cafede canlı olarak gönül rahatlığı ve sahtekar heyecanlarla izlenebiliyordu.
-ha bu arada gs 16 dakkalık mevzudan önce rutin prosedür olarak gönlünü ruhunu biricik galatasarayına açmış kayserisporu 3-0 gibi net bir skorla yeniyordu.

neyse bu saçma sapan uydurmalarımı bırakayım da, galatasarayın ve beşiktaşın o sezon ne kadar helal!, mücadeleci!, tertemiz!, büyük zorluklarla kazanılmış! şampiyonluklarını ve kupalarını anlatayım değil mi.
ne kadar da işgüzarım gelmiş neler anlatıyorum halbuki! ''

30 Temmuz 2011 Cumartesi

Taraf ve Manşetleri v3


geçmişte askerin ardında b.ku yere düşmesin diye elinde poşetle gezen Yılmazları,Demirelleri görenler bugünleri hayal dahi edemiyorken şu an yaşıyor olmanın şaşkınlığını yaşıyoruz.Bugünkü ''Normal'' duruma gelmemizde emeği geçenleri tarihimiz şerefle yad edecektir.
Taraf sürekli takip ettiğim bir gazete değil.Son 2 ayda 2 kez satın aldım.İkisinde de makaranın dibine vuran haberler vardı.En son dün aldım,manşeti ilgimi çekmişti,içeriğini merak etmiştim(Yoldaş General manşeti).
Evet, aylar sonra bloga yazı yazmam dünkü tarihi olaydan sonra, Türk medyasının ve bütün ülke kamuoyunun gelmiş olduğu ''rahat bir nefes alma'' durumu vesilesiyle oldu.
Bugünlerin kıymetini bilelim ve demokrasimizin bütün sakatlıklarına rağmen bu seviyeye gelmiş olmasına en azından şükredelim.

19 Mart 2011 Cumartesi

Allahınıza Gurban


Koyduk mu? Koyduk. Eee!
Tarih sizi ve arkadaşlarınızı yazacak koçum.
Hepinizin Allahına Gurban.

20 Şubat 2011 Pazar

Alnından öpülecek adamsın


Vesselam.
Çok fazla şey tıngırdatmaya gerek yok, ah Niang, ne şanslı adamsın lan.Senin yerinde olup da, şu alnı öpmeyi, Adriana Lima'yı öpmeye tercih edecek 20 milyon insan vardır :)

15 Şubat 2011 Salı

İnsanlık uğruna bedel ödemek


80'lerin sonları ve 90'ların başlarında futbola ilgi duymaya başlayıp takım tutmuş olan nesilden Fenerbahçe'li çocuklar için 90'lı yıllar kabus gibidir.Bu yönüyle Türkiye'nin 90larda yaşadığı kabus dolu günlerle çok benzeşmektedir aslında.Mevzumuz o değil aslında.Mevzumuz bedel ödemek.
1995-1996 şampiyonluğu 90ların kabusunun ortasında bizim için yegane mutluluk kaynağıdır aslında.Şampiyonluk çok zor bir şekilde gelmişti,yeni neslin bildiğinin aksine son maç Trabzonspor maçı değildi ama dönüm maçı oydu.32.haftada rakibini evinde yenen Fenerbahçe kalan iki maçını da kazanıp şampiyon olmuştu.90lardaki tek şampiyonluğumuz budur.Şampiyonluk sevinci şu bu derken,Oğuz ve Aykut takımdan gönderilmişlerdi.Bu gönderilme sebebini her ne kadar Şadan Kalkavan, Oğuz ve Aykut'un bayram öncesi para istemesi olarak gösterse de, Trabzon maçının ve neredeyse tüm sezonun mimarlarından iki futbolcuyu takımdan gönderebilme gücünü Ali Şen Başkan Aykut'un maç sonunda söylediği sözler sayesinde bulmuştu.Yani camiadan ve taraftardan gelebilecek tepkiyi göğüsleyemeyebilirdi Ali Şen; eğer Aykut'un o günkü Türk futbolu için fazla insani sözleri olmasaydı.Aykut'un neler demiş olduğunu tarih şöyle yazıyor:
Soyunma odasında güvenlik sebebiyle 4 saat bekledik.Maçtan sonra arkadaşlarla konuştuk, dedik ki kimseyi rencide edecek bir söz söylemeyelim O anda bana bir mikrofon uzatıldı. Türkiye'de başarının ölçüsü birinci olmak.Bu yanlış.Şu anda yenildikleri için Trabzonsporlular suçlanacak. Şu an onların yerinde biz de olabilirdik.Kazandığımız için çok sevinçliyim ama onlar adına da üzülüyorum.
Hatırladığım kadarıyla Kocaman Aykut daha fazlasını söylüyordu, intihar eden bir Trabzonsporlu haberi ertesi gün medyada yer alınca:''Keşke biz değil de Trabzonspor kazansaydı da,o intihar eden kardeşimiz yaşasaydı.''
Aykut Kocaman işte böyle bir insan.Tabi 90ların Türk futbol dünyasını bilmeyenler için o gün için söylenmiş bu sözlerin önemi veya bunları söylemenin zorluğu bilinmeyebilir.O günlerde Karadeniz tipi yöneticiler çok meşhurdu,çantalar havada uçuşurdu, yönetimler,federasyonlar hükümetlerle ittifak yapıp birbirlerine el ense çekerlerdi.O günlerde Kocaman bir adam çıkıp böylesi bir insanlığı göstermiştir, ve bunun BEDELini ödemiştir.Özellikle Fair-Play gibi boktan ve ucuzlaştırılmış bir kelimeyi Aykut Kocaman'ın yaptığı insanlığı nitelendirmek için kullanmıyorum. Ve o gün Sakarya çetesi diye kolayca şampiyon takımdan gönderilebilmelerinin yegane sebebi bu insani çıkışıdır.Çünkü Fenerbahçe camiası ve taraftarı da çok fazla istiyordu şampiyonluğu, ve bu çıkış herkeste şaşkınlık yaratmıştı.Ali Şen de bu zaten takımdan göndermek istediği ikiliyi bu söze kurban ediyordu.
Seneler geçti.
Bu süreçte çok bedel ödedik.2006-2010'u saymıyorum,kastetmiyorum.O arada geçen şaibeli gs şampiyonluklarında kimse bizim babamızı sormadı, soran anamızı sordu,canımızı okudu.Futbolda o günden sonra insanlığın yerini bedevi ittifaklar aldı.Şerefsizlik ve utanmazlık ,Adamlığın ve insaniyetin yerini aldı.
O yıllar da geçti gitti bir şekilde, geldik 2006'ya. Göz göre göre son 5 haftada,komplo üstüne komplo şaibe üstüne şaibe ile Gs geldi şampiyonluğu çaldı.Bir tane insan çıkmadı. 2010'da şampiyon olmamamız için her türlü psikolojik ortamlar hazırlandı, tezgahlar kuruldu, ona rağmen son haftaya kadar mücadele edebildik, ama son haftada nasip olmadı kaybettik şampiyonluğu. Bu iki kaybediş hikayesi birbirinden çok farklı, asla aynısı değil ama ikisi de çok dramatik ve tahripkardı.

Sadri Şener'in maç sonunda çok sakin ve düzgün açıklamaları vardı,çok insani bulmuştum. Halen Sadri Başkan'ı futbol camiasındaki diğer insanlardan çok farklı görüyorum. Ama şu bir gerçek var ki, Fenerbahçenin Türk Futbolunda adı çıkmış 9'a inmez 8'e gibi bir durumu vardır.Hocası İnsanlığının Bedelini ödemiştir, Fenerbahçe de ödeyeceği bir bedel vardıysa bunu 2 defa çok ağır bir şekilde ödemiştir.
Fenerbahçe de Aykut Kocaman da fazlasıyla bedel ödemiştir. Şu futbol camiasında bundan sonra bedel ödeyecek olan son klüp Fenerbahçedir,son insan da Aykut Kocamandır.Bunun üzerine konuşacak olan kendisini alçaltır, küçültür,değersiz kılar. Sadri Şener'in bu konuda ima yollu dahi yapacağı her açıklama kendisini çok farklı konumlandıran insanların gözünde bir hiç'e çevirir.

7 Şubat 2011 Pazartesi

Yok artık demek istiyorum


Aziz Yıldırım ile kanka olduklarını ve onun dümen suyuna gittiği yönünde yapılan yorumlar üzerine de Polat, “Aziz Başkan ne dese ses çıkarmıyormuşum. Kimse olayın gerçek yüzünü bilmiyor. Aziz Yıldırım’ı çok sevdiğim için beraber değiliz. Vergi borçlarımızı indirmek ve taksitlendirmek için sıkı bir çalışma yaptık. Neticede 70 milyon liralık vergi borcumuzu 2 milyon 800 bin liraya indirdik ve bunu da 36 taksitle ödeyeceğiz. Bu nedenle Aziz Başkan’la beraberim. Onunla kankalığımız, kulübe 68 milyon lira kazandırdı” dedi.

Böyle bir durum gerçekse-yalandan tekzip edilse dahi gerçekse- hiç bir vicdan affetmez sizi sayın Aziz Yıldırım. Daha bir kaç gün önce, size ve yönetim kurulunuza bizi böylesine pis ulaştırmadığınız , alnımız açık ,başımız dik dolandırdığınız için teşekkür etmiştim.

6 Şubat 2011 Pazar

Deniz uzaktan sert vurdu ve gol oldu


Ancak hakem ofsayt gerekçesiyle golü iptal etti.İlk yarı sona eriyor.İLK YARI SONUCU:İSTANBUL BŞB:1-FENERBAHÇE:0.
60′Sağ kanattan Gökhan Gönül’ün ceza sahasının içine doğru yaptığı ortaya sağ ayağıyla nefis bir vuruş yapan ALEX takımına beraberliği getiren golü attı.1-1(Bu blogun sağ kısmındaki fotoğrafa baktığınızda alex'in attığı o golü hatırlayacaksınızdır.)
77′KIRMIZI KART: ALEX (F.BAHÇE).(Bundan çok kısa bir süre önce, Alex müthiş bir atak başlatacakken hakem Fırat Aydınus'un yaptığı pres sonuç veriyor ve top ibb'lilere geçiyor takım arkadaşları Fırat sayesinde,akabinde Alex fena bir ayar veriyor Aydınus'a.Çok içine oturuyor tabii ki bu Fırat efendinin.)
84′Sağ kanattan ceza sahasına yerden yapılan ortayı Volkan kontrol edemedi.Arka tarafa açılan topa İskender vurdu ve topu ağlara gönderdi.2-1(Topun arkaya falan açıldığı falan yok, pozisyon su götürmez bir şekilde ofsayttı.Maç sonunda yeteri kadar tartışılamadı bile, çünkü takım çok kötü gidiyordu ve hakemlere MHK'ya ultimatom verilecek hal yoktu.)
Ve son düdük geliyor. Maç bitti.
MAÇ SONUCU İSTANBUL BŞB:2-FENERBAHÇE:1

Bilanço nedir:
-Takım nizami gol atıyor verilmiyor.
-Takımın en önemli oyuncusu Alex hakeme haklı olarak bir önceki poziyonda bağırdığı için hakem kin güdüp kırmızı kart gösteriyor.
-Ve ofsayt diye nizami golü iptal edilen takım, ofsayttan gol yiyor ama hakem golü veriyor.
Neden bütün bunları yazdım.Bir önceki hafta Bursaspor'a 2-3 yenilen Fenerbaheçe,bu maçtaki tahrip edici yenilginin ardından 1-0'lık Antalyaspor maçıyla başlayan seriyle Fenerbahçe muhteşem bir seri yakaladı ve üst üste galibiyetler aldı.Kimseyi suçlamadı.Kendi işine baktı.Fenerbahçe kazandıkça iftiralar çamurlar atıldı.Daha 23. haftada hakemler tarafından doğranan takım 3-5 hafta kazandıkça(0-0 lık gençlerbirliği maçı hariç) sözde hakemlerle maç satın alan , kalecileri satın alan takım ilan edildi.
İşte sizin şerefiniz namusunuz budur.
Futbol ahlakınız budur.
Haklının hakkını teslim etmek budur.
İşte bugün basın toplantısı düzenleyip de karı gibi; ''Hem sezon başında, hem de devre arasında yaptığımız transferlerle Türk futboluna ulusal ve uluslararası boyutta katkı sağladığımızı sanıyoruz. Bu yatırımlar sayesinde Beşiktaşımızın ve dolayısıyla ülkemizin ismi futbolun konuşulduğu tüm coğrafyalarda artık daha büyük dikkatle takip edilmekte. Büyük fedakarlıklarla futbola katkı vermeye çalışan bizler sezon başından beri hakemler tarafından deyim yerindeyse düşman muamelesi görüyoruz'' zırvalayan işbilmezler, geçen sene 33.haftaya kadar kirli olan ,34. haftada bir anda tertemiz olan ligi çok özlüyorlar.Tıpkı geçen hafta ,''Şampiyon olamayacağımızı biliyoruz ama,şampiyonu yine biz belirleyeceğiz bunu görecekler'' deme utanmazlığını gösterenlerin bu hafta ''Taraftarlarımız tezahüratlarıyla hakem kararlarını kibarca uyaran, futbolu bilen bir kitledir. Görüyoruz ki dünkü hakemlerle ilgili tezahüratlarla Türk futbolunun geleceği ile ilgili kaygılarda fazlasıyla haklılar. Stadımız dışında olan olaylardan dolayı 2 maçımızı İstanbul dışında oynamak zorunda kaldık. Bundan sonra stat dışındaki olaylardan mesul değiliz.'' deme sorumsuzluğunu gösterdikleri gibi.

Fenerbahçe korkusu dizlerinizi titretiyor biliyoruz. Yüzsüzce utanmazca ödemediğiniz vergilerle ,devletten kaçırdığınız paralarla aldığınız yıldızlarınızla sizi İnönü'de Allah'ın izniyle rezil kepaze edeceğiz.Hayatımda bir gün olsun maç öncesi bir maçı alacağız diye konuşmamışımdır.Ama bu maç için ,gerilimi artıranlardan korkanlar, onlar gibi şerefsiz olmaya mahkumdur.
Ağlamayın 2 haftaya büyük boy süper lüks emziklerinizi evinize kadar gelip monte edeceğiz.Sabırlı olun.
Not:Görseldeki çocuk karakter ver görselin kendisi oldukça itici, verdiğim rahatsızlık için özür dilerim.

4 Şubat 2011 Cuma

Kurtlar Vadisi Filistin


3 gün önce izledim,ama film yazısı yazmak için biraz zaman geçmesini bekledim.Filmden çıkar çıkmaz çok fena gaza gelmiştim.Çok duygusal ve dramatik bir filmdi,Türk sinema tarihinin en iyi aksiyon filmi olmasına rağmen.120 dakikaya yakın sürdü film ve zaman nasıl geçti farkedemedim. Dizi izleyicileri bilir zaten, film Kurtlar Vadisi Pusu'daki bir sahnenin ardından İsrail Dışişleri'nin Türk Büyükelçisi'ne verdiği sözde ayardan sonra doğdu.O sahnedeki, Memati'nin çocuğunun Türkiye'deki İsrail büyükelçiliğine kaçırılması sonucu, Polat'ın İsrail ajanını kafasından vurup İsrail'in bayrağının kana bulanması kıyameti kopartmıştı.
Çünkü İsraillilere göre İsrail ve onu simgeleyen herhangi birşey dokunulmazdı.Kimse ne dokunabilir,ne aleyhte söz söyleyebilir, ne de onları kimse yenebilirdi.İşin psikolojik yönüydü zaten beyefendileri çılgına çeviren.Yoksa zaten altı üstü bir dizinin sadece 1.5 dakikalık sahnesiydi.Gerçeklerin yüzlerine vurulması çok zorlarına gidiyorlardı, Türkiye'deki dostlarının da fena halde zorlarına gidiyordu.Türkiye'deki İsrail dostlarına göre, kıçıkırık bir dizi uğruna, büyük müttefikimiz!, yıllardır dostumuz!,zalim abimiz, sahibimiz!, efendimiz!, haşmetli büyüğümüzü! kırmaya ,incitmeye değer miydi ki? İsrail dostlarına göre, İsrail'e zulmüne hürmet, onların şerefidir.
Filme gelecek olursak, gayet sakin izlemeye çalıştım.Beklentilerimi aşan bir filmdi kesinlikle.Bu kadar iyi birşeyin ortaya çıkabileceğini tahmin edemiyordum.Yıllardır sadık bir Kurtlar Vadisi izleyicisi olarak, senaristlerine çok güvendiğim Vadi ekibi,çok güzel bir film ortaya çıkarmışlar.Filmde amaçlanan,İsrail zulmünün nasıl sınırtanımaz bir küstahlığa vardığını anlatmaktı,bunu da bir çok sahnede mükemmel bir şekilde anlatmışlar.Filmin gerçekçiliğinden ve problemlerinden bahsedecek olanların şikayet edemeyecekleri tek nokta tahmin ediyorum ki bu dramatik sahnelerin gerçekçiliği ve olabilirliği.Çünkü İsrail'in devlet düzeyinde benimsediği terör politikaları filmde anlatılanları da aşacak düzeyde.
Filmin aksiyon sahneleri,çatışma sahneleri çok başarılı.Türk yapımı olarak çok üst düzeyde olmuş bu yönüyle. Polat-Memati-Abdülhey üçlüsünün her attığını vurmasını eleştirmeye kalkanların beklentilerini sanırım Amerikan filmleriyle karşılanabilir.O tatmin edici Amerikan yapımı filmlerde de zaten kendi kahramanları abartılı derecede yetenekli. Bu sebeple filmin bu yönünün eleştirilmesinin mantığı yok.Zaten asıl amaçlanan da bu psikolojik üstünlük boyutu.Bir Amerikan filminde nasıl Amerikalı karakter Türk karakteri perişan edip ona bariz üstünlük sağlayacaksa, Türk yapımı filmde de amaçlanan bunun aynısı.Yani Türk kahraman İsrailliyi yenerek, İsrailin ve İsraillinin de yenilebileceğini göstermeye çalışıyor.
Filmde Kurtlar Vadisi Irak'taki gibi süpriz 2 dakikalık harika bir sahne var.Süpriz bozulmasın diye içeriğinden bahsetmeyeyim.Muhteşemdi.
Filme daha yayınlanmadan Almanya'dan yediği saçma sapan anti-semitik duyguları körükleyecek yalanı da içi boş bir iftira.Asla böyle bir telkin ,ima, suçlama yok.Aksini belirten bir sürü sahne var.Müslüman ahlakından ve tevrattan öğütlemeler var.
Filmin ön plana çıkan, akılda kalan bir müziği yoktu.Bu da iyi bir seçimdi bence.Çok ön planda olan Kurtlar Vadisi müzikleri bazen anlatılanları gölgeleyebiliyor.Bu açıdan da yerinde müziklerle desteklenmiş bir filmdi.
Filmde 3 yerde gözlerim yaşardı, ama Filistin meselesinin milenyum simgesi olan şiirin yankılandığı sahne çok canalıcıydı.
http://www.youtube.com/watch?v=_FgC8ORB5_Q
Bahadır Özdener,Cüneyt Aysan ve Raci Şaşmaz'ın muhteşem kalemiyle yazılmış senaryonun çok kuvvetli olması ve bunun yanındaki bir sürü etken sayesinde çok güzel bir film çıkmış ortaya.Necati Şaşmaz da çok performanslı bir film koymuş koleksiyonuna,ayrıca tebrikler.

Filme giden pişman olmaz,şiddetle tavsiye ediyorum.
Sinema alışkanlığı olan herkes zaten görmek isteyecektir, ama bunun haricinde fazlaca sinema kültürü olmayan birisinin filme gitmiş olması kendisine güzel bir sinema anısı kazandıracaktır.
Aslında grikahve için yazacaktım ama buraya kısmetmiş.Ne de olsa ilk göz ağrım :)

Sağduyu ve Hakkaniyet


Dünkü gazetelerin ekonomi sayfasında 5 satırlık haberlerle ilan edilmişti, gs ve bjk'nin vergi cezalarında yapılan indirimler ilan edilmişti.
“ İki dev, Maliye ile uzlaştı. 163 milyon TL affa uğradı.Galatasaray ve Beşiktaş’ın toplam 169.5 milyon TL’yi bulan vergi cezalarında sürpriz gelişme.Maliye ile uzlaşma masasına oturan iki kulüp, uzlaşma sağladı ve ödeyecekleri vergi ve cezaların toplamı 162 milyon 670 bin TL tutarında indirildi.Her iki şirket tarafından bugün Kamuyu Aydınlatma Platformu’na yapılan açıklamalarda uzlaşma sonucu ödenecek yeni rakamlar ilan edildi.Galatasaray Spor ve Futbol İşletmeciliği’nden 2005-2009 hesap dönemleri için 29.3 milyon TL vergi aslı ve 43.95 milyon TL vergi ziyaı cezası olmak üzere toplam 73 milyon 250 bin TL talep ediliyordu. Fakat uzlaşma başvurusunda bulunan Galatasary, gerçekleşen uzlaşma sonucunda ödenecek vergi tutarını 2.93 Milyon TL’ye düşürmeyi başardı. Şirketin vergi ziyaı cezası ise kaldırıldı.Beşiktaş Futbol Yatırımları’nın ise yine aynı döneme ilişkin 38.5 milyon TL vergi aslı ve 57,75 milyon TL vergi ziyaı cezası yine uzlaşma ile toplam 3 milyon 907 bin 773 TL’ye indirilirken vergi ziyaı cezası da iptal edildi. Böylece iki dev kulübün uzlaşma ile kurtulduğu vergi ve vergi cezası miktarı 162 milyon 670 bin TL’yi buldu. “
Bir benzerini Doğan Yayın Holding'in koca koca cezalarının kuşa çevrilmesinde gördük.


Yani bjk'nin 100 milyon TL'yi bulan ödeme yükümlüğü 4 milyon TL'ye indirilerek uzlaşma sağlanmıştır.
gs'ın da 73 milyon TL'yi bulan ödeme yükümlülüğü 3 milyon TL'ye indirilmiştir ve onlarınki de kupkuşa çevrilmiştir diyelim.
Vergi indirim meselesinin teorisini ders olarak görmüş birisi olarak devletin bu gibi durumlarda neyi amaçladığını nasıl kazanç sağladığını çok iyi biliyorum. Ama tabii ki bütün bunlar vergi yükümlüsünün yüzsüz ve utanmaz olmaması şartıyla gerçekleşecek olan durumlardır. Yani bu yapılan vergi uzlaşmalarında amaçlanan kısa vadeli afla, sağlanabilecek uzun vadeli vergi ödeme disiplini ve ahlakı bu saydığımız kurumlar için geçerli bir durum olmadığından açıkça kamu yararı suistimal edilecektir.
Daha da açık sözlü olmamız gerekirse, gs ve bjk bunları alışkanlık haline getirmiş utanmazlardır. Gider 100 milyonluk transfer yaparlar ama borcunu ödemezler. Sen bunu görmeyip de halen enayi gibi bu uzlaşmayı ideal bir şirket varmış gibi yapmaya kalkarsan semer vuran çok olur.
Yine de hakkını yiyemeyeceğimiz sağduyulu insanların var olduğunu görmüş olmak sevindirici.Açıkça milletin hakkını yiyen klüplerindense hakkaniyeti gözetip şerefli bir yazı yazmış olan ekşibeşiktaş'tan shelbyl'nin yazısı buna örnek.
Son olarak Fenerbahçe'nin vergi borcunun da indiriminin de olmamış olması gerçekten yüreğimizi ferahlatan ve oh dedirten bir durum.Ben camiamın yetkili olmayan bir ferdi olan taraftarı olarak klübümün böylesine kamunun hakkına tecavüz etmeden, milletin hakkına girmeden, şerefli bir vergi mükellef olmasını sağlayan Sayın Başkan Aziz YILDIRIM'a ve yönetim kuruluna alnımıza leke sürmedikleri, bu konuda başımızı dik tuttukları için teşekkür ederim. Allah milletin hakkını yemeyi nasip etmesin camiamıza.Gerekirse küme düşsün,ama böylesi bir lekeyi sürdürtmesin.

Özcan


Özcan Tekir'i kaybedeli 7 sene olmuş.Blogu 1 seneyi aşkındır yazmama rağmen geçen sene hiç birşey yazmadığımı farkettim.Özcan hemen hemen bizim neslin çocuğudur.Vefat haberini aldığım günü anı çok iyi hatırlıyorum.Bir Elazığ'lı olmama rağmen Elazığ deplasmanına gidemediğim için üzgündüm.Klasik şubat soğuğu vardı tüm yurtta falan.Gidenlere yolunuz açık olsun, güle güle gidin, güle güle gelin,yollarda buzlanma var diye dikkat edin,Allah'a emanet olun demiştik.Ama kader işte.Ölüm hak.Azrail'in listede onun sırası gelmiş.Allah öyle takdir etmiş. Kadere ve ahirete iman etmişiz.Allah rahmet eylesin, Allah taksiratını affetsin.Mekanı cennet olsun.Nur içinde yatsın Özcan'ımız.

Geçen sene de anma da aynı resimi kullanmıştı www.gencfb.org. Geçen sene şampiyonluk Özcan Tekir'in ruhuna armağan edilemedi maalesef.Ki şampiyonluk gelseydi de kimse (stad için konuşuyorum) onu hatırlayacak , yad edecek durumda değildi zaten. Çok fazla uğurlu olduğunu düşünmüyorum. Ama tarihe not düşmek niyetiyle yazmış olalım:
Biz bu yolda canımızı vermedik mi senin için,
Şampiyon ol Fenerbahçem,Özcan Tekir ruhu için
.

3 Şubat 2011 Perşembe

Aykut sen ne yaptın böyle;kavgada söylenmez


Ara transfer döneminde transfer yapılamamış olması üzerine, var olan oyuncuların üst seviyeye çıkarılmasını amaçlayacağını söyledikten sonra :
''Cristian ile daha önce konuştum ve durumu açık bir şekilde anlattık. 'Transfer olmayabilir, olmadığı zaman da beklentimiz hiçbir şey olmamış gibi davranman...' dedim. Bunun altından ne kadar kalkabileceğini gücüyle gösterebilecek.''
Boşanmanın eşiğinden dönmüş karı-kocayı hatırlattı bana. Adam karısına ; ''daha genç güzel bir kadın bulmayı denedim ama olmadı; 'hadi hayatım hiçbir şey olmamış gibi davranalım''' diyor resmen.
Cristan meselesi çok çetrefilli aslında.Daha önce bir basın toplantısında muhabirlere karşı cansiperane savunduğu Cristian'la bu duruma gelinmiş olması aslında çok acı.Bir de Cristian'ın neden olacağı domino etkisi var.Bilica-A.Santos-Cristian 3'lüsünün çok yakın arkadaş olması ve her daim beraber takılmaları.Bu 3'ünün düzelmesi veya kötüye gitmesi birbirini tetikleyeceği çok açık.Özellikle A.Santos'un sol bek kıtlığının tavan yaptığı 1 senede çok hoş ve formda tutulması gerekliliği aslında takımın en kritik problemidir.Geçen sene şampiyonluğu verdiğimiz Trabzonspor maçında Burak'ın attığı gol sol bek Wederson'un aksaması üzerine geldiğini düşündüğümüzde bu ihtiyacın ne kadar dramatik olduğunu daha iyi anlayabiliriz.